Dijital tekno-kültürün siyasal-iktisadi-kültürel alanı hatta bireysel varoluşu belirlerken yeni bir evrensellik inşa edip etmediği, yeni bir düzene katkı sunmak isteyenlerin aracı olup olmadığı şimdilik muamma. Kabul etmek gerekir ki dijital varoluşun evrenselleşmiş bir ödev, etik ve davranış tarzı vuku buldu. Kant’ın, davranışın evrenselleşmesi mecburiyeti dijital tekno-kültürde o bütünlüğü sağlayabilir. Diji-tahakküm yeni ödevleri, faaliyetleri, meşgaleleri evrenselleştirse de insanî varoluşu daha erdemli, daha kişilikli kılacak, toplumlardaki gelir dağılımını çözecek ilkeleri, idealleri teklif etmediği gibi, alternatif geliştirebilecek kanalları da tıkıyor.  

Genel bir dijital oluş etiği, hedefi, usûlü belirginleşti, hissiyatlar ve hassasiyetler ne olursa olsun insanlar dijital düzenin kaidelerini içselleştirdi, hatta kendine özgü erdemler skalası bile belirginleşti. Her kapitalist yeninin gelenekselleşen modernle bile çatışmaya girmesine insanlar uzak kalmıyor artık. Haliyle neyin ideal ve ilkesel olduğunu da kestirmek çok mümkün değil. 

Doğal hayatta, doğal hukukta “hayatta kalmak için güçlü olma”, gerekirse zayıfı ezme ilkesi tüm geleneklerde, modernde yer tuttuğu gibi dijital tekno-kültürün de ana gövdelerinden. Hatta dijital oluş’un acımasızlığı, tolerans kaybı “gerçek dünya”nınkinden kat kat fazla. Sanalda, sosyal medyada, dijitalde tutunabilmek, barınabilmek gerçeklik sahasında çok daha kolay. Dijital tekno-kültürün doğal hukuku da meşru, geçerli, ideal sayılmaz fakat evrensellik arayışına yetecek genelliğe, bütünlüğe, tamlığa erişmiştir. 


İnsana İçkin Tekno-Varoluş Dijital Evrensellik

Tümel ilke dünyanın kaynağını, ontolojik vaziyetini değil yaşanan dönemin genel umdelerini, ruhunu, sebebini ele verir. Haliyle evrensel olan ideolojilerin, sistemlerin, modellerin de ötesinde zamanın ruhunun bir göstergesidir. Diji-hüman, eko-hüman oluşları sahiden küresel bir insan gerçekliği ortaya koyarken yeni bir evrensel etik üzerinden geleceği kuracak tarza ulaşamıyor. Bu, üzerinde uzlaşılmış genel kabuller ve ilkelerin belirlendiği yargısına da götürmüyor. 

Sanayi devrimi, finans kapital, refah devleti ve neoliberal dönemin kendine özgü bir felsefesi, ahlâkiliği, evrensel iyi ve kötüsü bulunuyordu. Dijital tekno-kültür ilkesiz evrensellikle yalnız arzuları, itkileri, beklentileri ve tutumları evrenselleştiriyor. 

Demokrasi, insan hakları, özgürlükler, çoğulculuk neoliberal evrenselliğin belirlediği yatkınlıklardı; sanayi ve finans kapital monolitik anlayışla, modernin ürettiğine şartsız biatı zorunlu görüyordu. Küreselleşmenin para ve ticareti yeryüzüne yayan karakteri yaygınlığının işaretidir. Hepsinin toplamı esasında ciddi bir hegemonya, tahakküm, zora dayalı rıza imalinin bir unsuru. 

Kimse gönüllü olarak dolar biriktirmek, kurları takip etmek, altın fiyatlarını an be an izlemek istemez. Bunun kompetanları, kapitalist ilişki biçimlerinden, tekel, manipülasyon, tefecilik, faiz, rant, karaborsa, sahtecilikten, spekülasyona dayalı borsa, bitcoin, nft, metaverse yatırımlarından kazanan asalak taife bulunsa da bir toplumun üyelerinin tamamının sisteme bir biçimde eklemlenmesi küresel hegemonya ile doğrudan bağlantılı. 

Aşı kartları, e-devlet uygulamaları, kredi kartı harcamaları artık bireyin nasıl yaşadığını, ne yiyip içtiğini, zevklerini, hobilerini gösterirken aslında onun zaaflarını da ortaya koyuyor. Dolayısıyla bir topluma nereden, hangi yollarla yaklaşıp etkileyebileceğini devletlerin özel casusluk metotlarına başvurmadan öğrenmesi çok kolay… Dahası, bunu küresel şirketlerin de devletlerden gelişmiş algoritma, takip sistemleri, dijital kimlik ve parmak izleriyle bilmesi “işin doğası”ndan! 


Dijital Hegemonya

Dijital tekno-kültür’ün doğası herkesin herkesleşmesi, herkesin özel hayatının genelleşmesine dayalı. 

Cep telefonu kullanmamak, akıllı telefondan uzak “anne telefonu” tercih etmek, sosyal medya mecralarından kaçmak sizi dijital hegemonyadan berî kılmaz; “en eski kafalı” ihtiyarlar bile bir şekilde “Ağ’a bağlı”dır. 

Ağ dijital tahakkümün yön verdiği “genel dünya düzeni”… isteseniz de istemeseniz de bir metaverse evreninde yaşıyorsunuz. Metaverse’nin çıkışı alternatif dünyalar içinde en adı konulanı, somutudur. İnternet ve tekno-hayat bizi evvelce bir gizemin içine atıyormuş havası verse de esasında bir dünyanın, Platon’un Mağarası’nın somut ve sanal versiyonunun içine yerleştirmişti. Belirtmek gerekir ki, sanalı, dijital tekno-kültür’ü, diji-varoluşu bir öteki, çıkıp kurtulunabilecek atmosfer gibi düşünmemek gerekir. 

İnsan sigara alışkanlığından, gece hayatından, balık tutma hobisinden acı da olsa tamamıyla uzaklaşabilir. Dijitale karşı söz söyleyenler, diji-oluş’u bir hobiyi terk etmek kadar basite indirgiyorlar; halbuki Sanayi Devrimi, ilaçların kullanımı, otomobilin varlığı nasıl ontolojimize eklemlendiyse diji-varlık da insan-lık’ın bir parçası. 

Tahakküme, hegemonyaya karşı çıkmaktan çok hegemonya-lar arasında tercihte bulunabiliriz. Bu yüzden farklı sosyal medyalar, farklı finans işlemleri var. 

Hayattaki çoğulculuk, diji-varoluştaki ile paralel. Bu yüzden feodalizm, burjuva, alt sınıflar, lümpenler, ezikler, yüksek akıllar, asiller, zalimler, mazlumlar… toplumsallıktaki eko-politik ve sosyal tabakalar nasıl aynıysa dijital varoluşta da aynı. Araçlar sürekli yenilense de dünyanın doğası değişmiyor. 

Dün tefecilikle, talanla, silahla, yol kesmeyle yapılan el koymalar, gasplar bugün bankerlerle, saadet zincirleriyle, off shore, coin, borsa, döviz dalgalanması, metaverse ile devam ediyor, edecek. 

Mesele tahakküm, sömürü, hegemonyanın aynı kalmasına karşı “rıza endüstrisi”nin yenilenmesinde… Dijital tekno-kültürde ikilikleri, ikilemleri aşma, yerel veya evrensel iyi, doğru, güzeli belirleme, yeni doğal hukuku inşa etme, çocuk işçilerin sayısının artmasından Afrika’ya aşı ulaştırılamamasına kadar tezatların bâki kalmasına dek dünyanın “mükemmel denge”si eksiksiz sürüyor. İşsizlik salgında artsa da yeni sektörler devreye girerek bunu izale edebiliyor, kuryecilik gibi. Enerji krizi, karbon izleri, dijital izler varlığımızı sömürü ve yok etmeyle beraber koyulturken dünyada nefes almaya başlayan her bireyin döngünün içine girip zincirin bir halkası haline gelmesi simgesel düzenin arkaik ya da gelişkin dijitalleşmede sürdüğünün göstergesi. 

Bulunduğu mahallenin, ilçenin, şehrin, ülkenin artık yaşanamazlığına dair yakınma, yazıklanma, mızıldanmalar yerini “dünyanın yaşanamayacak” bir yere dönüştüğü arayışına bıraktı. Evrenselleşen temayül Mars’ta veya başka gezegenlerde yeni heimat’lar, yaşam alanları bulunursa gideceğine dair. Gerçek dünya arayışının ahretten uzaklaşıp somut varlıklara yönelmesi küresel zihnin Müslüman benliğini bile teslim aldığının belirtisi. Kendine zaman ayırmaya, özel hayatını genişletmeye ilişkin çalışma düzeni de evrenselleşiyor, verimli dört gün çalışıp bereketli üç günlük tatil, üretimi artırıyor çünkü! 

İtikaden ne kadar sağlam bir Müslüman dahi olsa gen teknolojisinin ömrü uzatma çabalarına hayır diyecek kişi sayısı çok azdır muhtemelen… dahası Batıya yapılan Allah’ın düzenine, doğaya müdahale eleştirisi bir anda Lokman Hekim atfıyla yaradılışın normaline bile dönüşebilir. Çünkü evrensel olan tek ilke insanın ihtiyaçları, menfaatleri, hayatta kalması için meşrulaştırmayacağı hiçbir icadın, ahlaksızlığın, hatanın, yanlışın bulunmadığıdır. Modernizmin özerk akıl ile özneyi inşa edebileceği yaklaşımı, Hegelci kendilik, 2. Dünya Savaşı’nın Varoluşçuluğunun “kendi kendini belirleyip inşa etme” fikri kurmaktan çok intibak etmeye yöneliyor.


Kapitalizmin ve Dijitalin Yeni Varyantları

Dijital tekno-kültür, yeni bir evrensellik, yeni bir düzen, yeni bir ahlak ve insan teklifiyle gelmiyor; tam tersine kapitalist sömürünün yeni varyantlarını, yeni sürüm araçlarla icbar ettiriyor. Metaverse, coin piyasaları, nft gibi yeni mecralar eski düzenin tekrarından başkasını içermiyor. Yalnızca başka bir alemde, başka yüzler, başka kılıflar altında…

Metaverse gibi platformlar, ikinci ve alternatif bir “paralel hayat” teklifi yapıyor. 

Yeni hayat, ikinci hayat, insanoğlunun geçmişten beri en büyük fantezileri arasında; tedavi olduktan, beladan kurtulduktan ya da evlilik gibi hadiselerden sonra hep yeni hayattan, ikinci hayattan bahsedilir. Metaverse gibi alternatifler yalnız yeni bir hayatı değil “etkileşimli çoklu alternatif paralel yaşam biçimleri”ni teklif ediyor. 

Güne aile babası olarak başlayan biri, işe gittiğinde “kendi olmaktan çıkıp” rolünün gereği insan-olma’ya başlar, öğle arasında arkadaş, anne-babasıyla muhabbetinde evlat, karısıyla münasebetinde eş, apartmanda komşu rolünü icra eder. Hiçbirisinde kendi değildir. Bunlar klasik simgesel düzenin umumi portresidir. Dijital tekno-kültür buna yeni kimlikler, yeni gerçeklikler ve roller de ekledi. Aynı şahıs facebook’ta “âkîl ergen”, twitter’daki bir profilinde olan biteni izleyen takipçi, bir başka profiline geçtiğinde kanaat önderi, öteki profilinde gerçek hayatta saydıramadığı şeyleri muhatablarının twettlerinin altına yazan kindar portresinde. 

İnstagram’da ise sakin bir fotoğraf sever olan bireyimiz, aynı ortamın başka profilinde güzelleri takip edip ulaşamadığı artistlere hakaret ederek tatmin olurken bir başka profilinde hobileri, gezi mekanları, gastronomi kültürüyle etkileşime geçebiliyor. 

Metaverse gibi platform ise bu derece çok rollü, bölünmüş kişiliğin “kendini gerçekleştirmesi”ne imkan sağlar. Romanlar, öyküler, filmler, bilgisayar oyunları gibi “kaçış rampaları”nın tatmin etmediği yerde yeni dijital araçlar kendiliği vaat ediyor. 

Düzen aynı, ahlak aynı, iktisadi kaideler aynı, insan aynı… platform değiştirip aynı olanı muhafaza etmek de dijital hegemonyanın bir başka versiyonu. Tahakkümü etkisizleştirecek bir sahadan söz etmiyoruz… tam tersine, küresel kapitalist şiddetin tesirini hafifletecek unutma, kaçma, terapi seanslarından müteşekkil bir yeni oyuncağı konuşuyoruz. 


Eski Düzene Yeni Yaşam Alanı

Dijital tekno-kültür insan oluş’un iyi ve güzele açılan kapılarını gizleyerek kötü ve çirkini ontolojimize içkin kılıyor. Kapitalizm, insanın ne kadar kötüye açık yanları varsa onları gün yüzüne çıkarıp aslîleştirdi. Dijital tekno-kültür ise bunları varlığımızın temel belirleyenleri kılmaya yöneldi. Toplumların kendi ayırıcı vasıflarını, biricikliklerini yok eden dijital evrensellik farklı bir varoluşsal kimlik sunmaya devam ediyor. Kendi şahsî, toplumsal beğeni ve ahlâkiliğine karşı evrensel bir iyi-kötü, güzel-çirkin dizgesiyle, insanî hususiyeti ortaya koyuyor. 

Şirketlerin, burjuvanın daha çok kazanması, Batı medeniyetine tehdit oluşturabilecek unsurların kontrolü, alternatif eko-politik tekliflerini “kapsayarak aşma”yı başaran diji-tahakküm, bulut, siber güvenlik, ulus ötesi ödemeler gibi yeni küreselliklerle dünya vatandaşlığı için bulunmaz fırsatlar da sunuyor. Mücerret olmayan bir vatanda, yeryüzünde müşteri-vatandaşlık haklarıyla kendimizi evrensel düzene girmiş, kabul edilmiş sayıyoruz. 

Halbuki vize almadan ne Avrupa’ya ne Asya’ya gidebiliriz; iban üzerinden, Cayman Adaları vasıtasıyla, küresel vatanımızın çalışkan bir yurttaşı olarak işlemler yapsak bile hakikatte bizi jiletli teller, Akdeniz’de boğulma, vurulma, yükselen duvarlar bekler. Hal hatır sormadan, satıcıyla iletişim kurmadan irtibata geçebildiğimiz,  sipariş verebildiğimiz küresel yurttaşlık düzeninde yeni toplumsallıklar, birey-oluş’lar içindeyiz. Algoritmaların tablette gezinirken bize sevdiğimiz ürünleri önümüze sermesi “bizi biricik göster”se de aslında enerji krizinin, brent petrolün doğurduğu enflasyonun, FED’in politikalarının altında ezilmekten kurtulamayız. 

Anadolu’nun sakin bir köyündeki iktisadi düzenimiz FED Başkanı’nın alacağı likidite kararına göre değişiyor, fiyatlar, sınırlı burjuvanın borsa spekülasyonlarıyla belirleniyorsa dijital hegemonya kapitalist Büyük Öteki’nin basit bir yamağı olabilir sadece. 

Dijital tanrısallıkla, kendini herkesin üstünde ve kaderlerini belirleyecek güç olarak sunan küfür düzeninin zihnî arka planını bu yolla okuyabiliriz. Gerekirse elektrik kesintileriyle hayatlarımızı karartacak kararlar alabilirler! 

Dürtülerimizi, arzularımızı kalgıtıp umutlarımızı kağşatarak küresel yurttaşlığımızı güncelleseler de asosyal birlikteliklerimiz diji-toplumdaki statümüz insanî yalnızlığımızı, derinleşen melankolimizi azaltmıyor, artırıyor. 

Dijital evrensellik genişledikçe ontolojik ıssızlığımız da büyüyor, derinleşiyor. 

Dijital oluş’un bize sunduğu en bariz evrensel iyi beğenilme ve kontrol manyaklığının ontolojimize içkinleştirilmesi… Hiçbir şey yapmadan, üretmeden yalnız paylaştığın bir foto ile övgü ve beğeni alma hastalığı insanın en genel itkilerinden birinin mutlaklaştırılmasından ibaret. Aldığı esvabı göstererek beğenilmeyi bekleyen köylü güzeliyle metaverse’de arsa kapatan, bir tweetle, yorumla muhatablarına “çakan”, övgü peşinde koşan arasında fark yok.

Dijital tekno-kültür yeni bir libensraum, yaşam alanı, farklı bir hayat önermiyor sadece hegemonyanın farklı versiyonları içinden seçim yapmayı, kaçış ve terapi sahasını, kendini gerçekleştirme platformlarını, benliğini onlarca role bölüştürmeyi teklif ediyor… Ne etik ne ilke ve idealleri dijital varoluşlarda göremiyoruz, onun yerine küresel burjuva hegemonyasına alternatif rıza biçimlerini seçme telkin ediliyor bize. 

Tekno-hüman, ontolojisinde iyi ve güzel ile “tevhid”i berkitmiyor, aksine dijital sfenksler karşısında boyun eğecek aktiviteyi geliştiriyor. İnsan-Müslüman-Türk olma’nın ayrıcalığından uzaklaşıp pek çok alternatif platformda gezinerek dijital yurttaşlığın uysallık etiğini geliştirmemizi istiyor dijital hegemonya.

Önceki İçerikBatı Medeniyeti’nin İdeolojik Krizi
Sonraki İçerikKemal Tahir’e Çıkan Yollar
Ercan Yıldırım
Ercan Yıldırım 1977 Ankara - Kızılcahamam doğumlu. İlk ve orta öğrenimini Ankara’da tamamladı. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Coğrafya Bölümü mezunu. Bir süre gazetecilik yaptı. Yazıları başta Dergâh, İtibar, Umran ve Cins olmak üzere çeşitli dergilerde, Yeni Şafak ve Star Gazetesi Açık Görüş’te yayımlandı. Çağdaş Türk ve İslam Düşüncesi, İslamcılık, Türk Siyasi Hayatı, İdeolojiler üzerine çalışmalarına devam ediyor. Eserleri: Modern Türkün Hikâyesi (Elips Yayınları - 2011) Edebiyatta Türkün Düşüncesi (Elips Yayınları - 2012) Türk Düşüncesinde İslam (Hece Yayınları - 2013) Anadolu'da İslam Ruhu (Dergâh Yayınları - 2014) Zamanın Ruhuna Karşı (Profil Yayınları - 2014) Neoliberal İslamcılık (Pınar Yayınları – 2016; Türkiye Yazarlar Birliği 2016 Fikir Ödülü) İslamcılığın İki Kurucusu (Pınar Yayınları – 2016) Cendere-Gezi’den 16 Nisan’a, Düşünceden Siyasete (Pınar Yayınları – 2017) Kültür Cephesinden Kültür Savaşlarına Türkiye’nin Yeni Kültürü (Pınar Yayınları – 2018; Eskader 2018 Düşünce Ödülü) Yayıma Hazırlama: Şairin Devriye Nöbeti Serisi (İsmet Özel’in gazete yazıları / 12 kitap)

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz.