Eski ve Yeni Versiyonlarıyla… Ulusalcılığın Anatomisi

Tanzimat döneminde beliren İslam-laiklik karşıtlığında laikliği belirleyici kılma, İslami her tür yönelimi tesirsizleştirme çabası kendini yeni ulusalcılıkla göstermeye çalışıyor. Ayasofya’nın açılışıyla ayyuka çıkan İslam korkusu, laikliğin tasfiye edileceği, “İslam Cumhuriyeti”nin kurulacağı fikri kendini en çok sığınmacı tepkisinde gösteriyor.

Önceleri daha lümpen karakterli sığınmacı, Suriyeli hasımlığı yerini artık yavaş yavaş iradeli, sistemli bir İslam-Müslüman düşmanlığına bırakıyor.

Sığınmacılara yapılan hakaret ve ithamların arasına “Arab’ın dini, gelenekleri, sözleri”, “bedevi inanışınızı da alın gidin”, “çölden gelen inanışı…” gibi kalıpları da ekleyen İslam düşmanı ulusalcılık İslam-laiklik tercihinden birini yapmaya icbar ediyor insanları. Mesele milliyetçiliğin, Kemalizmin de ötesine geçerek laikliği salt bir ideoloji olarak yeniden üretmeye, buna bir taban bulmaya kadar varıyor.

 

Klasik Ulusalcılık

Kemalizmin 1924 Statükosu’nu kurmasıyla beraber “kalpaklılar”, “Kuvvacılar” başlığı altında bir ulusalcı elit, ideoloji, tavır teşekkül ettirilmeye çalışıldı. Hiçbir zaman ideolojiye dönüşemeyen ulusalcılık aynen yerlilik gibi “konjonktürel tavır”dan öteye geçemedi. Tamamıyla seküler ve laik bu milliyetçilik yeri geldiğinde yurtseverlik yeri geldiğinde milliyetçilik ve hatta doktrin şeklinde tasavvur edilerek, belirerek hayatiyetini sürdürdü.

Temellerini Mustafa Kemal milliyetçiliği, Kemalist tasfiyecilik, laik aydınlanmacılıkta bulan ulusalcılık 1960’lardan itibaren gelişen İslamcılığa hatta Anadolucu milliyetçiliğe karşı Milli Demokratik Devrimciler, Aydınlıkçılar, Ortanın Solu, Ecevit Hareketi, Deniz Baykal’ın Anadolu Solu gibi pek çok tutumda kendini gösterdi, güçlendi. Özellikle eşraf desteğiyle iktidara gelen Demokrat Parti, ABD liberalizmine karşı memur CHP eliti, ulusalcılığı soft Avrasyacılık ve ulus devlet temel refleksleriyle sentezlerken “milli dava”larda Kıbrıs meselesinde, Ege’de, Kürt devleti, terör konularında “milli güçler”le sağ milliyetçilik hatta İslamcılıkla ittifaklar da geliştirdi.

Aslına bakılırsa meşruiyetini CHP Ok’larından çok 1924 Kemalist Statükosu’nun korkularından ve belirlediği düşmanlardan aldı ulusalcılık.

Şeriata, tarikatlara, İslamcılığa, Hilafete, İttihad-ı İslam’a, Turancılığa, enternasyonal komünizme, bölücülüğe ve her tür etnik-dini-mezhebî farklılığa, ne yapacağı belli olmayan Anadolu’nun çarıklı halkına karşıtlıktan mürekkep bir elitist düşmanlık hareketi ulusalcılık.

Teorik ve İmparatorluk bakiyesi bu mensubiyet biçimlerine hasımlık, yerini DP ile dindar eşraf ve İslamcılığa kaydırırken bütünüyle laiklik temeli ve kaygısı oturtulur. Anti komünizm, “Mollalar İran’a, başörtülüler Arabistan’a, komünistler Moskova’ya” arındırmacılığı, memleketi kendinin zannetme fukaralığı, yalnız kendini Türk zannetme psikozu, likörlü bayram kutlamalarından ibaret maneviyatçı din anlayışıyla gelişen ulusalcılık, 1980’lerden itibaren çevreye dışladıkları kesimlerin siyasal alanda semirmesi neticesinde “azınlık”ta bulundukları gerçeğiyle karşı karşıya kaldı. Neoliberal siyasallık, küreselleşme, Türkiye’nin AB macerası, terör, İslamcılığın güçlenmesiyle ulusalcılar darbeci damarı kalgıtsa da merkezdeki belirleyiciliklerini büyük oranda yitirdiler.

2000’lerden sonra AK Parti iktidarı, neoliberal siyaset, çevrenin merkezde temsiliyeti Kıbrıs, terör gibi mevzuları unutan ulusalcılar yalnız laiklik çerçevesine yerleşti. Zaman zaman AB politikaları nedeniyle bir “federasyon tehlikesi” atağı geçirse de ulusalcılar özellikle darbe planları gerekçesiyle daha çok gözetim altına alındılar. Bu evrede küreselleşme ve TransAtlantik güçlenmenin karşısında Avrasya vurgusunu artıran ulusalcılık, 2008 küresel krizi, Arap Baharı, 2011 seçim sonuçları ile daha çok gündeme gelmeye başladılar. Başörtüsü serbestisi “Şeriat tehlikesi”ni katlarken küreselleşme ve neoliberal dalga da hem Kemalizmi hem ulus devlet hassasiyetlerini, sınırlarını tehdit ediyordu ulusalcılara göre. Tüm yapılar, ideolojiler, partiler birbirlerine düşmanlık etse de belli konularda aynılaşabiliyorlardı.

İktidarın AB taraftarlığını eleştirirken bir taraftan da radikal Batılılaşma ve laikliği de savunuyor ve kesinlikle çelişkiye düştüklerine inanmıyorlardı ulusalcı-Kemalist çevreler. Üstelik Avrasyacılığın peşine takıldıkları kadar kapitalizmi de savunuyorlardı. Cumhuriyet Mitingleri’nde, Ergenekon Operasyonlarında 10. Yıl Marşı söyleyip “Türkiye laiktir laik kalacak” sloganları atan emekli memur ulusalcılığı da yavaş yavaş içerik ve form değiştirmeye, dönüşmeye, yeni kadrolarla şekillenmeye yöneldi.

 

İktidara Eklemlenen Ulusalcılık

Ulusalcılık doktrini, kadrosu, merkezi, tarihsel temeli, örgütlenme yapısı, hiyerarşisi, toplumsal tabanı olan bir hareket değil, hiç olmadı. Milliyetçilikten, soldan, liberalizmden, Batıdan ve Doğudan, devlet kadrolarından faydalanabildiği kadar yararlanan ulusalcılar AK Parti iktidarının ilk 10 yılında kendilerini kapalı bir söylemin içine hapsedip dondurdular.

İslamcıları, milliyetçileri, sol-liberalleri, iktidar ve muhalefeti olduğu kadar ulusalcıları da Gezi-Fetö darbe girişimleri-Hendek ve terör olayları dönüştürdü.

Ulusalcılar muhalif oldukları iktidarı bu olaylara karşı önce kerhen sonra ittifaken destekleyince yeni bir ulusalcılık da uç vermeye başladı. İsmet Özel’e Cumhur İttifakı’nı ve Erdoğan’ı destekleme çağrısı yaptıran gelişmeler bu üç olayın neticesinde kurulan çoklu ittifaktı.

Tabi Suriye’ye yapılan operasyonlar, Libya, Karabağ muharebeleri, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs çatışmaları, Rusya ile belli konulardaki ittifaklar, savunma sanayiindeki gelişmeler, Mavi Vatan gibi kavramlar ulusalcıları hem devlet içinde hem az da olsa toplumsal tabanda iktidarla yakınlaştırdı. Öyle ki Perinçek Diyanet’i bile savunur hale geldi…

2013 sonrası yakınlaşmalar siyasi kanalda Avrasya-Atlantik dikotomisi üzerinden gelişiyor fakat ideolojik ayrılıklar aynen devam ediyordu aslına bakılırsa. Ulusalcılar Erdoğan karşıtlığı yaparken “devletin politikaları” ile siyaseti ayırdıkları tesellisini de icat ediyorlardı. Şeriat’ın laikliği yok edeceğini düşündükleri esnada Ekmeleddin İhsanoğlu’na oy vermenin haklı gerekçelerini de hazırlıyorlardı.

Ulusalcılığın eski tüfeklerden yeni kuşaklara hatta gençlere geçişi çok sert, köksüz-aidiyetsiz-değersiz ilerlerken ülkenin geleceği için ontolojik tehdit içeriyor.

Siyasi küreselleşmenin en zayıf duruma geldiği, post-globalizasyon evresinde ulus devletlerin güçlendiği, Batıda mülteci-İslam-yabancı düşmanlığının liberal demokrasiyi geçtiği, ekonomik krizlerin-küresel burjuvaya tepkilerin arttığı, Çin-ABD rekabetinin ticari ve soğuk savaşa geçtiği; popülizmlerin, güçlü devlet ve güçlü lider arayışının revaçta olduğu, çok kutuplu dünya seslerinin yükseldiği, göçlerin kesifleştiği, küresel kültürün aile karşıtı eşcinsellik taraftarı propagandasının yoğunlaştığı konjonktürde Türkiye’de ulusalcılık, laik milliyetçilik parladı.

Bunlara bir de “Suriyeli ve Afganlılar ülkeyi işgal ediyor” propagandası ile ekonominin yavaş yavaş bozulması, genç istihdamı sorunu eklenince ulusalcılık, laik milliyetçilik aynı zamanda seküler tasfiyeye yöneldi, yanına bilhassa gençleri de alabildi. Yeni tür ulusalcılık eski tüfeklerden, partilerden bağımsız gelişmeye başladı. 2023 seçimlerinin konjonktürü yeni ulusalcılığı domine etmeyi başarabildi.

 

Yeni Ulusalcılığın Özellikleri:

• Yeni ulusalcılığı AK Parti ve Erdoğan’ın politikalarına karşı laikliği tahkim etmek isteyen sekülerler, İslamcılık ve “siyasi İslam” karşıtları, laikliğin zarar gördüğünü düşünen bu yüzden Kemalizme dönüşü savunan eski post Kemalistler-sol liberaller, en önemlisi lümpen-varoş kültürü ve ekonomi-politik yapısı temellendirir.

• İktidarın tarih dizilerinde de sıklıkla gösterildiği gibi İslam öncesi mitolojiyi yücelten, İslam’a ontolojik karşı duran ırkçılar yeni ulusalcılığın temellerini atıyor. Bunlar 1071 sonrasında İslam ile hemhal olmuş Türklüğün yerine tamamıyla mitlere dayalı bir kök arayışını da temsil ediyorlar. Dolayısıyla sadece tarihsel süreklilik veya modernist ilerleme üzerinden bir İslam dışılık yerine ırkı İslam’ın bozduğu iddiasında bulunuyorlar. Kemalistlerin dillerine doladıkları “isyan eden Arap” imgesiyle İslam’ı özdeşleştirerek dini tarihselleştirip, mekanla sınırlandırmaya çalışanlar “çölden geldiniz çölünüze dönün” dilini kullanıyorlar.

İslamcılığa, siyasi İslam’a, Anadolu irfanına, Müslüman hassasiyetini öne çeken herkese, Anadolu insanına… içinde İslam olan her şeye düşmanca yaklaşıyorlar.

• İslam’a, Müslüman dünyaya düşmanlık etmese bile İslam’ı Kemalizm gibi yalnız vicdanlara sıkıştıran, bütünüyle laik bakış açısına sahip kişiler de bu yapının bünyesinde. Bunların içinde milliyetçiler de bulunur. Dini kamusal alanda görmek istemeyen, İslam’ın Şeriat’ına karşıtlık barındıranlar… Klasik ülkücü bile olsa İslamcı, siyasi İslam karşıtlığını laikliğe taşıyanlar da yeni ulusalcılıkta olduğu gibi Kemalist statükoya yerleşmeyi överler.

• MHP ülkücülüğü bu yeni ulusalcılıktan berî görünüyor. Ulus devlet reflekslerini savunsa, İttihad-ı İslam ve Turancılığa mesafeli-sempatik baksa, ülke sınırlarını esas alan politika uygulasa da MHP ülkücülüğü, İslam alemiyle hele Ortadoğu ile bağları kopartmayı, İslami olanı tahfif etmeyi kesinlikle reddeder. Bu açıdan yeni ulusalcılığın panzehirlerinden biri MHP ülkücülüğü, kültürel milliyetçiliktir.

İslamcılar gibi sığınmacıları dini kavramlarla izah etmeyen ülkücülük, göçmenlerin geri dönmelerini savunur ama arındırma, linç, sürgün, dışlama politikalarını siyasallaştırmaz.

Bu açıdan öteki milliyetçi partilerden BBP de kısmen bu anlayışa sahipken Zafer Partisi tam manasıyla yeni ulusalcılığın siyasi hareketi vazifesini üstlenir. İyi Parti’nin Özdağ kadar radikalize olmadığı aşikarsa da yeni ulusalcılığın ana akım siyasi figürlerinden olduğu kesin.

• Yeni ulusalcılığın ne medeniyet, ne ideal devlet, örnek toplum hedefi var. Tek motivasyon kaynağı “kendi”nin ne olduğunu bilmeden, kendi dışında gördüğü herkesi kovma, linç etme, sürme, dışlamadır. Yer yer Nazist esintiler sergileseler de yeni ulusalcıların inşa, entelektüellik, erdem, ahlak gibi kaygıları da bulunmaz. Nazist arındırma ana metodolojisini oluşturur.

• Faşizmle yeni ulusalcılığı özdeşleştirmek de hata… Faşizmin bir devlet-toplum fikri, kalıplara oturtacağı insan ideali bulunur. Üstelik faşistler kana dayalı ırkçılığı, belirledikleri romantik ve tarihi özcülükle birleştirir. Yeni ulusalcılarda fikir yok, bu yüzden faşistler gibi köklere dönüş talebi de bulunmuyor; ne İslam öncesinde bir menzil, ne 1071, ne Kemalizm onlar için aslî bir kök…

Serkeş ve berduş ulusalcı öznenin özü-kökü, amacı şimdi’yi sığınmacılar ve Müslümanlarla paylaşmamaktan ibaret.

• Balkanlardan, Kafkaslardan veya İmparatorluğun başka coğrafyalarından göçerek Anadolu’ya sığınanlar esasında başka aidiyetler beslese bile yabancı düşmanlığını en hararetli yürüten kesimlerin başında geldiklerinden yeni ulusalcılığın akıncılarıdır. İktidarı siyasal alandan dışladığı için eleştiren başka etnik kimlikler de Özdağ hareketine sempatiyle bakarlar.

• Yeni ulusalcılık sığınmacılara, göçlere, göçmenlere düşmanlık beslerken onları mülteci durumuna getiren dünya sistemine ilgisini sürdürür. Öyle ki kapitalizm, Batı medeniyeti eleştirisine girişmedikleri gibi aksine İslam ve İslamcı hasımlığından ötürü Batıyı hâmi görürler!

Garibana şedit, burjuva öteki’ne hoşgörülüdürler.

Arapların mülk almalarını işgal diye sunarlar ama bazı mıntıkaların, bazı beldelerin yıllardır İngiliz, Alman, İsviçreli, Belçikalı, Rus kimliğine bürünmelerine hoş bakarlar hatta onlara yaltaklanırlar.

• Sığınmacılar üzerinden Türkiye’nin Ruhu İslam’a da saldıran yeni ulusalcılık, Kemalist statüko benzeri içine kapalı, yalıtılmış, İmparatorluk geçmişini, genişliğini ve fikrini reddeden, Kuzey Kore gibi tüm sesleri kısan, renkleri solduran, kültürleri öldüren bir ülke hayalinde…

• Türkiye’nin son yıllardaki kapsayıcı dış politikasını bozacak, devletin tehdit gördüğü sahalardaki kazanımlarını tehlikeye atacak şekilde içeride ve dışarıda çatışmayı yükseltip istikrarı, huzuru etkileyerek ülkeyi zayıf düşürecek tutumlar artıyor yeni ulusalcılarda.

Anadolu’daki dayanışma, birlik, mazlum ve garibana omuz verme hususiyetleriyle Anadolu sosyalizmi, Anadolu milliyetçiliği gibi belli değerlere dayalı yönelimler de böylece aşındırılıyor.

• Yeni ulusalcılık sıradan bir tepki hareketi değil. Türkiye’yi kimliksizleştirmeye, İslami birikimi dağıtmaya, küresel kültürün istediği bireyi yetiştirmeye yönelen yeni ulusalcılık sekülerleşmenin ötesinde radikal laik teklifle geliyor:

Türk’ün Batıya, küfre karşı çıkan, mücadele veren niteliği yerine Müslümanlara hasımlık ve düşmanlık eden Türk icadı yeni ulusalcılığın ana misyonunu oluşturuyor.