İÇİNDEKİLER
Önsöz
SİL BAŞTAN TÜRK DÜŞÜNCESİ
İSLAM ALEMİNİN TEMEL MESELELERİ
TÜRKİYE’NİN DÜŞÜNCE SORUNLARI
TÜRKİYE’NİN KODLARI
TÜRK SİYASETİNİN DOĞASI
TÜRK TOPLUMUNU ANLAMAK MÜMKÜN MÜ?
MİLLİLİĞİN SINIRLARI
ORTA ASYA’YA DÖNMEYECEĞİZ!
TÜRK KİMLİĞİNİ, MİLLET BAĞINI KURAN “ÖTEKİ”
GÜÇLÜ DEVLET MEKANİZMASI
TÜRKİYE’NİN DÜZENİNDE TASFİYE GELENEĞİ
SEN DEVLET DEĞİLSİN, DEVLET SENSİN!
OTORİTESİNİ ARAYAN MİLLET, MİLLETİNİ ARAYAN OTORİTE
STATÜKONUN REHABİLİTASYONU SÜRECİNDE DARBELER
TÜRKİYE’DE DARBE GELENEĞİ VE KAPİTALİST DÖNÜŞÜM
MEDENİYET KAVRAMININ, İSLAM VE BATI MEDENİYETLERİNİN GELİŞİMİ
KÜRESEL MEDENİYET, KAPİTALİZMİN KRİZLERİ, MÜSLÜMAN KİMLİĞİ
EGEMENLİĞİN KAYNAĞI, KÜRESEL HEGEMONYA, TÜRKİYE’NİN DÜZENİ
ULUSLAR ARASI DÜZEN, ULUS-DEVLET, BÖLÜNMENİN PSİKO-POLİTİĞİ
KÜRESEL DÜZEN KARŞISINDA İSLAM BİRLİĞİ
İSLAM – BATI ÇATIŞMASININ MAHİYETİ
KAPİTALİST DÜZENDE MÜSLÜMANIN YAŞAMA ESTETİĞİ
İSLAMCILIK DÜŞÜNCESİ VE TÜRKİYE’NİN UFKU
İSLAMİ DÖNÜŞÜME İNANIYOR MUYUZ?
TASAVVUF GELENEĞİ, BOZULAN TARİKATLAR, YENİ CEMAATLER
AMERİKAN DÜNYA SİSTEMİNİN 27 MAYIS CEMAATLERİ
DEMOKRASİDEN ERDEMLİ ŞEHİR ÇIKAR MI?
TÜRK SOLUNUN AİDİYETİ
KÜLTÜREL İKTİDAR PEŞİNDE…
KÜLTÜR SAVAŞI VEREMEYİZ, ÇÜNKÜ…
DIŞ GÜÇLER, KOMPLOCULUK, GERÇEK KORKUSU
DÜŞÜNCENİN ÖNÜNDEKİ ENGELLER
GÖLGE OYUNLARINA KARŞI DÜŞÜNCEYE ÇAĞRI
ENTEKLEKTÜELLERİ BEKLERKEN…
TÜRKİYE NASIL KURTULUR?
YENİ SİYASET, YENİ ELİTLER, YENİ AİDİYETLER!
YENİ BİR AHLAK İÇİN…
TEKİNSİZ TÜRK’ÜN TEKLİFİ
MAĞARAYA SIĞINMAK
İNDEKS
ÖNSÖZ
200 yıldır düşünce hayatımız aynı konuları yenilemeden, tekrarlamakla yetiniyor. Modernleşme, bilim ve teknik o derece güçlü bir felsefe, medeniyet ortaya çıkardı ki Müslümanların alanı günden güne daralıyor. Artık kapitalizm, Küresel Medeniyet’in ürettiği kültür formları da Türkiye’de, İslam aleminde eleştirilmiyor yahut çok yüzeysel reflekslerle karşılanıyor. İktisadi düzen zaten hiç gündeme getirilmiyor; piyasa, kapitalist kaideler kanıksanmış, kavga sadece bu ilkeleri daha düzgün işletebilme üzerine veriliyor. Başta Türkiye, İslam aleminin tamamı Batı medeniyeti karşısında dini, siyasi varoluş mücadelesi veriyor; en azından şeklen.
Son yıllarda güçlenen “beka kaygısı ve savaşı” dünyadaki Müslümanların tamamında, Suriye’den Türkiye’ye, Doğu Türkistan’dan Budistlerin katliamlarına uğrayan coğrafyalarda etkili “tek ideoloji”… Ülkeler ve Müslüman bireyler beka kaygısı taşıdığı için siyasal alanda, fikri düzlemde, kültürel atmosferde halkalar gittikçe daralıyor. Düşünce halkasındaki konularla, edebiyat, kültür halkaları bir yönüyle mutlaka “cari siyasal alanın söylemine” eklemleniyor.
Yenilgiye 200 yıldır hiçbir canlılık ve yükseliş emaresi gösterememe, alternatif bir felsefe, iktisat, siyasal alan teklif edememe ulanınca Müslüman ve Türk kimlikleri, ruhu yavaş yavaş “dejenerasyon”a uğruyor. Bu yenilgi döneminde pek çok model, ideoloji, kadro, kurtarıcı, paradigma teklif edildi, hiçbiri Müslüman ve Türk kimliklerini uluslararası platformda yetkin ve baskın konuma ulaştıramadı. Çöken iddialar umutsuzluğu doğurunca kapitalist nizam Müslüman benliğinde tartışılmaz boyuta geçti. Bu da Müslümanın, Türk kimliğinin her şeye rağmen küfür karşısındaki dirençli ruhunun yavaş yavaş zedelendiğini, sarsıldığını gösteriyor.
Asıl tehlike Müslüman kimliğinin umut değil umutsuzluk, Türk kimliğinin küfürle savaşma değil entegrasyon yaymasında!
Cins Dergisi’nde Şubat 2016’dan Ağustos 2019’a kadar yazdığım yazılarda Türk düşüncesinin ele aldığı temel tartışma konularının hepsine değinmeye; siyasi, felsefi, fikri, kültürel mevzuların aktüel boyutlarını da göz önüne alarak sahih, sahici ve ideal yönlerini bu yazılarda anlatmaya çalıştım. Pek çok konu aktüel siyasi yönelimlere bağlı biçimde bağlamından uzaklaştırılmış, retorik, pragmatist tartışıldığı gibi “yerinden koparılmıştı.” Yazıları, mevzuları “yerli yerine oturtma” endişesiyle kaleme aldım.
Hamasetin, retoriğin, araçsallaştırmanın, lümpenizme bağlı refleks-güdü-dürtü yönelimlerinin, tasfiyeciliğin bozduğu, çarpıttığı, aslından saptırdığı, varoluşumuzu belirleyen değerleri sahih, hakiki ve aslî yerine yerleştirmeye gayret ettim. Bizi bugünlere getiren niteliklerin hemen tamamı yok oldu ya da bozuldu; bilfiil Müslüman ve Türk karakterimiz gitti elimizde yalnız bilkuvve olan kaldı!
Düşünce hayatında üzerine titrediğim, ihtimam gösterdiğim hususlardan biri “Türkiye merkezlilik”tir.
Türkiye’nin İslam aleminin öncü gücü olduğunu tarih gösterdiği gibi defacto yaşıyoruz da… Bugün gayri İslami unsurlarla, Batı dünyasıyla her tür ittifak görüntüsüne rağmen çatışan hemen tek ülke Türkiye. İslam alemiyle küfür arasındaki “bariyer”, “tampon” Türkiye; her tür “bilfiil entegrist eğilim”e rağmen bizde “yedi düvele karşı” fikri hala canlılığını koruyor.
Kapitalizmi, cari iktisadi, kültürel ve siyasi ilkeleri, düzeni sorgulamadan kullanmamıza rağmen tuhaf şekilde “küfür karşıtlığı bilkuvve” sürüyor!
Ben bilfiil gayrı ahlaki, uyumcu tavırlara rağmen Türk ruhundaki “bilkuvve küfür dışı var olma” iştiyakına güveniyor, inanıyor, sesleniyorum! Bilkuvveyi yeniler, tazeler tarihe, hayata, fikriyata, siyasal alana taşırsak Müslüman dünyası olarak “Türkiye merkezli” çıkışı yapabiliriz!
Tabi “Türkiye merkezli”lik için bazı şartlar gerekli, elbette öncelikle ülke… Ülke belli bileşenlerden meydana gelir.
Ülke vatanlaşmış toprak-millet hayatı-ilmiye, seyfiye, kalemiye ve yöneticilerden oluşan bir devlet mekanizmasından müteşekkildir; buna elbette Türkiye merkezliliğin ruhu olan Türkiye’nin Nomosu’nu, İslam-Türk-ehli sünnet-gaza omurgasından oluşan Büyük Müesses Nizamı eklemek gerek!
Ülkeyi teşkil eden bileşenlerden vatanlaştırılmış toprak en muhkem değerimiz.
Millet hayatı Küresel Medeniyet ve küresel kültür yüzünden bağları gevşemiş durumda.
Devlet mekanizmasının her biriminde çok büyük aksaklıklar, eksiklikler, deformasyonlar bulunuyor, daha kötüsü düzeneği sıhhatli kılacak Kerim Devlet tecrübemizi kullanacak şuuru, iradeyi kendimizde göremiyoruz.
Türkiye Merkezliliğin ruhu olan Nomos ise millet bağını kuran temel eğilim fakat zaman zaman buradaki ögeler de Kemalist milliyetçilik ile rayından çıkarılabiliyor.
Türkiye ve Müslümanlar olarak önümüzde bir gelecek var ama zihinlerde ışıldayan soru, istifham şu; bu geleceği forse edebilecek bir ülke var mı?
Bilkuvve Türkiye bu geleceği inşa edebilir fakat bilfiil yapımızla ancak beka kaygısı sarmalında kendi kendimizi yiyecek duruma gelebiliriz. Ülkesini arayan gelecek önümüzde, o geleceği inşa edecek bilkuvve Türkiye ardımızda duruyor. Şimdi aranan ülkeyi geleceğe, dünyaya sunabiliriz, bilkuvve olanı yeniden tarih sahnesine çıkararak!
Keçiören | 21.09.2019