Yeni şantaj ideolojisi insanların küresel üretimden daha fazla pay alma, adil bölüşüm talep etme kanallarını tamamen kapatma, insan irade ve şuurunu kırma üzerine odaklanmıştır.
Bu ideolojide talep etmek yok; size sunulanı şartsız kabul etmek temel esastır. Yeni şantaj ideolojisinin muhafazakarlığı “elindekiyle yetinmeyi bilme” üzerine kurulu, otlardan yapılan köfteni, karidesini yemez, vegan beslenmenin lezzetini almaz, hakkını, verilenden, ihsan edilenden fazlasını istersen her an yeni bir virüs kapını çalabilir, enerjin kesilebilir, çevre felaketine uğrayabilir, tedarik zincirleri koptuğu için gıdasız kalabilirsin!
Deniz yosunundan yapılan “şey”in gerçek karidesten; soyadan yapılan “şey”in gerçek et köfteden daha lezzetli olduğunu kabul ettirmeye çalışıyor şimdilerde “küresel medeniyetin şantaj ideolojisi.”
Küresel kapitalizm yeni bir ideolojiyi dünyadaki tüm devletlere ve toplumlara mâl ettirme sürecine başladı. Bildiğimiz anlam ve değer dünyalarını alt üst etmekten, zorla sahiplenmekten bahsetmiyorum; rızayla kendimiz tercih edeceğiz bunu. Müslümanı, Hristiyanı, Budistiyle dünyadaki tüm ırk, cins, din ve mezhep unsuruyla beraber Küresel İdeoloji’nin yeni değerlerini ve anlam dünyasını benimsemeye yavaş yavaş başladık bile.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra belirginleşen tüketim toplumu, Amerikan kültürü denilen olgu esasında bir Küresel Medeniyet inşasıydı. Dünya gelişmiş merkez kapitalistlerle geri kalmış çevre ve yarı çevre arasında paylaşılsa da Küresel Medeniyet, yeni kültür unsurları vasıtasıyla tüm milletleri “herkesleştirmek” istiyordu. Küreselleşme süreci Soğuk Savaş’ın nihayete ermesi, neoliberal eko-politiğin yaygınlaşmasıyla beraber küresel kültür tüm toplumları, bireyleri aynı değer-beklenti-ihtiyaç ve isteklerin etrafında toplamayı başardı. 2010’larda Afrika’daki pek çok ülkede çocuklar 2. sınıf bakkal çikolatasından bile habersiz olsa da dünyada bolluk ve israf gün geçtikçe artıyor, istekler artık birer ihtiyaç halini alıyordu. 2008 krizi, Milenyum sonrasında dünyanın yeni korkular ve anlamlandırmalarla var olacağını belirginleştirdi. Buna göçmenler, Çin’in yükselişi, popülizm-lerin yükselişi, içe kapanma ve güçlü devlet ideolojileri, ulus devletlerin kendini koruma çabası, salgın ve Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması eklendi. Özellikle salgın ve Rusya-Ukrayna Savaşı yeni siyasal alanı ve ideolojinin ortalamasını veriyordu.
Radikal özgürlük taleplerinin yerini sınırlara hapsolmuş bir güvenlik fikri almaya başladıkça sol da liberal demokrasi söylemini gevşetti. Öyle ya zaten burjuva karşıtlığıyla maruf sol, küresel sermayenin karşısında yer alma, iktisadi düzeni devletin organize etmesi fikrinden ötürü yeni devletçiliğe açık olmalı. Salgında sınırları aşınmış devletlerin büyük zayiatlar vermesi solun da güçlü devlet-çiliğini yeniden hatırlattı elbette.
Adil Bölüşüm Taleplerini Bastırmak
11 Eylül Statükosu’ndan sonra dünyada adil bölüşüm talepleri yükseldi. 2008 krizinden sonra orta sınıflar iyiden iyiye zayıflayıp küresel burjuvanın kazancı katlanınca adalet çağrıları, gösteriler, kaynaklardan ve kazançtan pay alma talepleri ayyuka çıktı. İnsanlar artık adaletli bölüşüm dedikçe yeni yeni problemler çıkartılmaya, başlarına çoraplar örülmeye başladı. İslamofobi, Avrupa’yı, ABD’yi göçmenlerin işgal edecekleri, medeniyeti yok edecekleri, kazancı bölüşecekleri propagandası, salgınlar, enerji krizleri, terör hadiseleri ardı ardına geldi.
Küresel burjuva yeni şantaj ideolojisini, dünyayı terörize ederek insanlara kendilerine sunulanlar ölçüsünde yaşamaları karşılığında pastadaki paya rıza göstermeleri telkiniyle kurar.
Küresel Medeniyetle beraber sağ ve sol ideolojilerin örtüştüğü bir dönemdeyiz. Yeni ideoloji küreselleşmeyi nihayete erdirmiyor tam tersine yeni bir küreselleşme modeli getiriyor. Yeni bir yaşam tarzı savaşlardan değil mağara dönemi itkilerinden kalma modern hurafelerle geliyor. Kendisi savaşmayan ama başkalarını savaştıran merkez ülkeler aynı zamanda korkular ve kaygılarla kendi toplumlarını da bastırıyor. Rusya – Ukrayna Savaşı salgın konjonktürü içinde yeni bir ideoloji ve hayat tarzı teklifiyle geliyor. Çünkü dünyada artık her gün, yeni bir “yok” ve yeni bir “tehdit” doğuyor.
Kapitalizm tüketim bolluğundan vazgeçmek istemeyen bir insan portresi doğurdu. Sürekli yeni’nin, yeni versiyonun, son sürümün beklendiği bu hayat tarzında tüketimi hazza evrilten bir kültür, bireyleri ve toplumları teslim aldı. Hazzından feragat etmeyecek insan gerçekliği karşısında siyasal alan yeniden örgütlenmeye koyuldu. İnsanlar ihtiyaçlarından çok artık hazlarının etrafında şekillenen yeni istekler skalasını salgın ve savaşlara rağmen vazgeçmeden sürdürmek istiyor. Ona korku verse, ölüme sürüklese bile o haz için her şeyi göze alabiliyor toplumlar.
Korkuyor ölümden ve hastalıktan, en temel hayatta kalma güdüsüyle hareket ediyor ama gelinen noktada haz, tercihin ötesine geçerek ontolojik bileşene dönüştüğü için vazgeçilemiyor.
Yok’un, Eldekiyle Yetinmenin İdeolojisi
Dünya sisteminin yeni ideolojisinin, anlam haritasının bir tarafında bolluk, çokluk ve haz varken diğer ucunda “yok” bulunuyor.
Her gün bir şeylerin yokluğunu yaşayacak 21. yüzyıl insanı ve yok ile terbiye edilecek, olana kavuşmanın hazzını anlam dünyasına işleyecek. Bir gün yağ, bir gün maske, bir gün şeker, ilaç olmayacak. En nihayetinde enerji en ciddi yokluk tehdidi olarak insanlığı rıza imaline mecbur bırakacak. Ormanın, ağacın, göllerin hatta hayvanların ve etlerin olmadığı bir dünya düşünülebilir ama ya gaz, hele elektrik olmazsa… Yeni ideoloji insanları en hassas yerinden yakaladı bile.
Enerji krizi dünyada hiçbir ülkeyi mutlak kötü ve düşman gösteremeyecek boyuta getirdi. Avrupa bir taraftan Ukrayna eliyle Rusya ile savaşıyorken öte taraftan Rusya’nın enerjisine muhtaç yaşıyor… fakat buna rağmen Rusya da kendisiyle vekalet savaşı yürüten Avrupa’ya gazı kesme tehdidinde bulunamıyor ekonomisi iflas etmesin diye!
Yeni şantaj ideolojisinin merkezinde yer alan ABD tuzu kuru bir şekilde yeni enerji türleriyle petrol ve gaza bağımlılığı ortadan kaldırıp Ortadoğu ve Rusya’yı etkisizleştireceği tehdidini aynı zamanda Avrupa ülkelerine de yapıyor. Avrupa’nın enerji bağımlılığı siyasal bağımlılığa çoktan erişti bile. Yeni ideoloji konvansiyonel savaş tehlikesinin altında çok yönlü bir “hayati tehlike” tehdidiyle sürekli canlı kılınıyor.
1. Suni Gıda Krizi ve Vegan Tüketim
Yeni ideolojinin önemli temellerinden birini gıda korkusu ve vegan tüketime yönlendirme oluşturur.
Küresel kapitalizmden pay isteyen, adil bölüşüm talebinde bulunan insanlara karşı salgın ve savaşla mukabele eden sistem, bu küresel OHAL’de insanların stokçuluğuna seslenerek, sürekli gıda yokluğu yaşayabileceğini, önemli hububat üreticilerinin ihracatı yasakladığını aktararak daha fazla talepte bulunma iradelerini ellerinden alıyor. Bırakın dünyadaki üretimden pay istemeyi, “tuvalet kağıdından buğdaya kadar tüketim metaına ulaşabildiğinize şükredin”, kanaati artık zihinlerden toplumsal yaşamın normallerine indi bile. Erzak stokçuluğuyla “sürekli savaş şartları”nda yaşama fikrini belirginleştiren sistem her an basit bir virüsle marketlerin boşalabileceğini kanıksattı. Bu, beraberinde hem küresel sistemin devamını hem kendi rejimlerinin ve idarelerinin yapıp ettiklerini kolayca meşrulaştırmaktadır.
Kabul etmek gerekir ki daha üç beş yıl önce dolaşıma giren suni et, artık iyiden iyiye yaygınlaştı. Buna vegan tüketimin yeni unsurları da ekleniyor; yosunlardan balık, otlardan köfte, sebzelerden lahmacun üretimi “daha sağlıklı, daha lezzetli, daha keyfli” diye sunuluyor. Bir ineğin karbon salımı nedeniyle dünyayı çok fazla kirlettiği haliyle doğayı bozduğu argümanını üreten küresel ideoloji vegan tüketimi alternatif diye sunarak insanların akıllarıyla da oynuyor; açıkçası bunda da başarılı oluyor!
İnsanların ekonomik durumlarını yükseltip daha çok et tüketmelerini sağlamak yerine kazançlarını düşürüp avcı ve toplayıcı hayata döndürüp vegana yönlendirme yeni şantaj ideolojisinin anlam haritalarının başında geliyor. Çünkü küresel bazda tavsiye edilenin üç katı fazla et tükettiğimizi söyleyen uzmanlar, doktorlar her zaman bulunur.
Peki zenginler suni eti mi yoksa gerçek eti mi tüketecekler gelecekte?
2. İnsana Düşman İnsan
Dünya sisteminin yeni ideolojisi marjinal birey ve toplumculuk da denebilecek ekstremler üzerinden yeni kolektivimler de içeriyor. Türkiye özelinde dünyadaki yönelimlere ek olarak, kadına şiddet, sokak köpeklerinin saldırısı, sokak hayvanlarını savunanların uyguladığı şiddet, eşcinselliği normalleştirme girişimleri siyasal alanı meşgul ettiği gibi yeni ideolojik söylem olarak yerini aldı bile.
Sokak köpeklerinin çocukları parçalamasına ses ettirmeyen bir vandal saldırganlık karşısında devlet mekanizması bile çekiniyor. Hayvanların Müslüman evlerinde beslenmesinin dinen hiçbir biçimde caiz olmamasını düşünemiyoruz bile. “Küçük dostlarımız” şirinliği ile insandan gittikçe uzaklaşan insan destekleniyor. Zaten bırakın küresel burjuvanın devasa sermayesini bölüşmeyi, insanlar hayatı, dostlukları, sevgileri, küçük kazançları bile paylaşamaz duruma geldi.
Eşcinsel saldırganlık, boşanmalarda eşlerin birbirine uyguladığı fizik ve sözlü şiddet, kadın cinayetleri, salgınlar insanları birbirine uzaklaştırdı, yer yer düşmanlaştırdı. İnsanın insana karşı umudunu kaybettiriyor yeni ideoloji.
3. Salgın Silahı
Milenyuma Sars virüsünün dehşetiyle başladık. Daha lokal alanlarda sarıhumma, Ebola, kolera, sıtma salgınlarının korkutucu haberlerini aldık. Kuş gribi nedeniyle bir süre kanatlı hayvanlardan korkup kaçtık. Hepatit, menenjit, nihayet yeniden ince hastalık verem, Mers, Zika, Domuz Gribi ile tanıştık. Domuz gribi önemli kamusal meseleler de yarattı.
Korona salgını zaten çok ciddi tahribatlar oluşturarak iki yıllık bir küresel OHAL’e yol açtı. Bir anda geldi, bir anda kayboldu Korona. Fakat ne hikmetse virüs silahından vazgeçilmeyeceği mesajı verilircesine hemen akabinde Maymun Çiçeği çıktı. Virüsler ve salgınlar adeta dünya savaşı gibi küresel bir ekonomik ve toplumsal zayiat bıraktı. Daha da fenası salgın silahının enerji, terör, savaş ve gıda ile beraber çoklu savaş tehdidiyle bir arada kullanılarak adalet, hak, hukuk, pay isteyen insanları bastırmak için kullanılmasıdır.
4. Enerji Şantajı
Sanayi Devrimi ile girdi enerji savaşları hayatımıza.
Almanya ile Fransa Alsas-Loren yüzünden sürekli sıcak-soğuk çatışmalar yaptılar. 20. yüzyılda bu sefer petrol paylaşım savaşlarına konu edildi. 21. asra doğalgaz ve kaya gazı çatışmalarıyla adım attık. Doğu Akdeniz’deki yeni kaynaklar, Rus gazının Avrupa’ya iletimi meselesi büyük jeostratejik hesaplara yol açtı. Her haliyle enerjiye bağımlı olan günümüz insanını küresel burjuva enerjisiz bırakmakla tehdit ediyor.
Uzun süreli elektrik kesintilerinin yaşanacağı, kış aylarında doğalgazın kesileceği gibi zaman zaman simüle de edilen korkutmalar bu sefer devletler arası mücadeleyi değil doğrudan her türden ve coğrafyadan insanı tehdit ediyor; tabi ki enerji kesintileri ile artık birer bağımlı olan insanlarla devletleri-idareleri karşı karşıya getireceği için yönetimler de açık şantajın farkında olduklarını beyan ediyorlar.
Kendi enerji kaynaklarına, alternatif enerjilerine sahip olanlar daha rahat davranıyor; bu açıdan ABD ve İngiltere enerji avantajını bir sopa gibi kullanıyor.
5. İklim Krizini Fırsata Çevirme
Kapitalistlerin kazanma hırsı yüzünden kirlettiği dünyayı, sıradan insanlara temizletmek isteyen bir ideolojiyle karşı karşıyayız. İnsanlar iklimle, çevre kirliliğiyle kontrol altına alınmaya, korkutulmaya çalışılıyor.
Meselenin iki boyutu var. Öncelikle dünyayı kirletenlerin bunu üzerlerine almaması, her tür maliyetini yine sıradan insana yükleme çabasının yanında yeryüzünün hakikaten kirlendiği, karbon salınımı nedeniyle atmosferin ısındığı, ormanların çekildiği, buzulların eridiği de bir gerçek.
Sıcak ve soğuk bölgeler arasındaki o muhteşem oran / orantının bozulabileceği korkusu tüm insanları sarıyor. Mevsimlerin yer değiştirdiği ya da geciktiği, baharların kısaldığı, müsilaj, orman yangını, Sibirya ve Kanada’da kuraklık ve aşırı ısınma gibi tepkimelerin gösterdiği gibi gerçekten yeryüzünde iklime ve çevre kirliliğine bağlı deformasyonlar yaşanıyor. Sahiden karbon gazları atmosferi ısıtıyor fakat bu çevreyi bir silah ve ideoloji olarak kullanmak isteyenlerin belirttiği oranda yüksek değil; dünya hala karbon salınımını tolere edebilecek azamette ve kuvvette.
Çevre kirliliği ve iklim anlaşmalarından kaçanların dünyayı en fazla ısıtanlardan oluşması tesadüf değil. En fazla karbon salınımını küresel burjuva ve sistemin ele başı ülkeleri gerçekleştiriyor. Aynı zamanda atmosferin bir derecelik ısınmasının nemi artırarak aşırı yağışlara sebep olacağı, buzulları eriteceği, deniz seviyesini yükselteceği ve böylece yaşam alanlarının daralacağı senaryolarını bir korku ve tehdit şeklinde sunanlar da yine bu küresel çete.
Pek çok ideoloji geldi geçti fakat neoliberalizmin bu yeni versiyonu kadar düşüğü görülmemiştir herhalde; karbon salınımı kalemine sanayi, teknoloji, egsoz ile beraber inekleri alarak!
Yeni Otoriter Düzen
Küreselleşmenin, Küresel Medeniyetin toplumların nezdinde kabul edilebilir konuma gelmesi kenarda kalan, çevredeki küçük ülkelerin de lehine kazanımların gerçekleşmesindendi. Neoliberalizm iyiden iyiye sömürüyü artırdı, toplumlardaki rahatsızlıklar katlandıkça bu sefer de yeni tehdit alanları, kontrol mekanizmaları, şantaj unsurları ortaya çıkardı. Hazza yatkın insanın keyfinden taviz vermeyeceği anlaşılınca enerjiden çevreye geniş bir yokluklar skalası da çıkarılmaya başlandı.
Sistem artık var’ı vaat etmiyor; “yok”luktan kaçınabilme imkanı sunuyor. Bu da yeni biat teklifleri demek. Çevreyi kirleten, iklimleri bozan devasa tesisler değil inekler, insanlardır bu yeni şantaj ideolojisine göre… Bu yüzden de herkesin ayağını denk almasını isterler; karbon ayak izini öğrenerek ne kadar elektrik tükettiğini, ne kadar su içtiğini, ne kadar uçuş yapıp kırmızı et yediğini hesaplayacak belirli oranların üstüne çıkmayacaksın.
Eğer talimatlara uymaz, sistemden hesap sormaya kalkarsan her an bir gıda, sağlık ekipmanı yokluğuyla karşılaşabilirsin. Elektrikler kesilebilir alıştığın tüm hayatın alt üst olabilir bu yüzden kendini kontrol edeceksin, elektrikleri idareli kullanacak, israftan kaçacak, ışıkları kapatacaksın. Yeri geldiğinde furyaya katılıp stoklama yapacak, “hayatta kalma yarışı”nda komşunu bile tanımayacaksın.
Yeni şantaj ideolojisi insanların küresel üretimden daha fazla pay alma, adil bölüşüm talep etme kanallarını tamamen kapatma, insan irade ve şuurunu kırma üzerine odaklanmıştır.
Bu ideolojide talep etmek yok; size sunulanı şartsız kabul etmek temel esastır. Yeni şantaj ideolojisinin muhafazakarlığı “elindekiyle yetinmeyi bilme” üzerine kurulu, otlardan yapılan köfteni, karidesini yemez, vegan beslenmenin lezzetini almaz, hakkını, verilenden, ihsan edilenden fazlasını istersen her an yeni bir virüs kapını çalabilir, enerjin kesilebilir, çevre felaketine uğrayabilir, tedarik zincirleri koptuğu için gıdasız kalabilirsin!
05.06.2022
Ağzınıza sağlık. İnsanlığın başına örülmek istenen çorabı gayet ikna edici argümanlarla ortaya koyuyorsunuz. Haşmet Babaoğlu’nun referansıyla sayfanızı keşfettim. Bundan sonra müdaviminizim.
Çok teşekkürler. Sağolun. İnşallah yazıyla görüşmek üzere…