Dünyaya koşarken selam verecek birini bulamıyorsan kimsesizsin ama dünyadan kaçarken herkese laf anlatıyorsan yalnızsın…
Yalnızlığın sayıyla, etrafındaki insan kalabalığı ya da tenhalıkla ilgisi yok. Yalnızlık sadece psikolojiyle de açıklanamaz. Ruh eşini bulduğun her ortamda da yalnız olabilirsin.
Düşüncelerinle, beklentilerinle, hayata karşı bakışınla yalnızlık bir ontolojik tekilliktir. Biriciklik arayışı, ayrıcalığını yaşayabileceğin ortam inşasıdır.
Yalnızlık kendi mağaranda hakikati bildiğini ispatlama girişimidir; mağaranda hakikatinle baş başa kalmak ayrıca bir mutluluk sebebidir. Hakikati başkalarına söyleme cesareti gösterememek dahası hakikatine başkalarının da sahip olmasına gerek duymamak yalnızlığı değerli kılar.
Tercihli yalnızlığın, dünyaya ve insanlara kıymet vermekten kaynaklandığına inanılır çoğu zaman. Halbuki tercihli yalnızlar herkesten çok dünyaya, insanlara, başkalarının fikirlerine ehemmiyet verir. Hayatı gereğinden fazla ciddiye alanlar yalnızlığı seçmeye çalışır.
Kalabalığa karışanlar, herkesleşenler, herkesle konuşanlar dünyanın, insanın ne olduğunu umursamazlar. Ahlaksızlıkları, tutarsızlıkları, menfaatçiliği, çıkarcılığı, egoizmi, iktidar ilişkilerini dert etmeyenler herkesleşir, kalabalıkların içine sakınmadan dalabilirler. Fakat yalnızlar dünyanın yapısı, ilişki biçimleri konusunda hassastırlar. Ahlaki zaafları görmezden gelemezler… uyanıklık girişimlerine adam sende diyemezler… başkalarının mütehakkim bakışlarına katlanamazlar… tepeden bakanları sinek gibi ezmek isterler… iyiliğini zayıflık görüp istihza etmeye kalkanlara hadlerini bildirirler…
Yalnızlar, yalnızlığı seçmezler, yalnızlaştırılırlar. Çünkü sisteme dahil olmakta sorunludurlar.
Uyumsuzluk, Doğruculuk, Dışlanma
Yalnızlık eni konu uyumsuzluktur. Bulunduğu camiada, iş ortamında, ikiden fazla insan öbeğinin arasında olup biten her şeyi sorgularlar, kaçırılmaya çalışılan duyguların, sözlerin hesabını sorarlar, ahlaki doğruculukları nedeniyle de “gruptan dışlanırlar.”
Akıllı yalnızlar fiili dışlanmaya girmeden kendini “inziva”ya almayı başarabilir. Akıllı yalnızlar mutlak yalnızlardan farklı olarak “rol yapma”, “araziye uyum” başarısını daha rahat gösterebilirler. Mutlak yalnızlar mağarasındaki hakikate fenerle koşar.
Başkalarına hükmetme, otorite kurma çabasında olanlar için yalnızlık zulümdür. Onlar herkes’in arasında herkes’e rağmen herkes’i yetkesi altında toplamak için çabalar. Diktatörlerin yalnız oldukları savı, aslında yalnızlıktan korktukları için otorite kurdukları, herkes’i topladıkları tezi düşünülürse çok katmanlı insan gerçekliğinde kimin ne derece inzivada kaldığı, kimin benliğinde nasıl kalabalıklar barındırdığı da her zaman meçhul kalacaktır.
En çok ezilenler yalnızlık övgüsü yaparlar. Yalnızların yalnızlığı methetmesi içten değildir. Eziyeti artırır çünkü yalnızlık. Kendini göstermek isteyip de başaramayanlar kadar kalabalıklarda fazlasıyla iltifat gördükten sonra görünmenin, ilgi görmenin hazzına fazlasıyla doyanlar da benliğini uzlete atar. Kendi’nin öksüzlüğünde ikamet edenler yalnızlıktan korkmaya da başlarlar. Bir zaman sonra kendinin tenhasında uzun süre kalanlar iç seslerinden, hâfi hesaplaşmalarından kaygıya, korkuya kapılır. Fazla yalnızlık benliğinden nefrete ve tiksintiye de yol verir.
Kalabalıklarda kendinin, uzlette herkes’in özlemini çeker insan.
İnsan başka’larıyla vardır, ilişkilerle ruhunu inşa eder, beğeni ve nefretlerle karakterini kurar.
Kendinin ıssızlığında nefsinden soğur hatta hiç olmayacak insan müsveddelerini konuşulabilir diye de kodlar.
İnsanlar zannedilenin aksine sevmek için zorlar kendini; sevgi kendiliğinden doğmaz. Metruk şahsiyetine anlam bulmak için sever. Sevmeyi, ilişkiler geliştirmeyi, diyaloğu artırdıkça kendine yönelmeyi de koyultur. Münasebetler, sevgi gösterileri insanın kendi çölüne dönüşü için de gerekçedir. Herkesin içinde hiç’leştiğinde kendi garibanlığındaki efendiliği özlersin. WhatsApp gruplarında, ekip çalışmalarında maruz kalınan bilgi, yorum, bilgiçlik, verimsizlik, insanı hiçleştiren, şahsiyetsizleştiren kalabalık atmosfer yalnızlığa kaçışı getirir.
Başa çıkmak istemediğinde, mücadele etmekten kaçtığında, kavgaya tutuşmanın yapıcı sonuçlar doğurmayacağını anladığında “kurucu inziva”ya çekilirsin. WhatsApp mesajları akar, ekip çalışmaları harıl harıl yoğun gider fakat benliğinde başka gerçekliği yaşarsın.
Kendi’mizin Issızlığında, Kendi’mizin Çölünde, Kendi Garibanlığımızla…
Uzlet için mazeretlerin çoğaldığı bir çağda yaşıyoruz.
Bahanelerle varolunan bir dönemde bulunuyoruz. Herkesin haklı gerekçeleriyle varolduğu günlerden geçiyoruz.
Arkadaşlıklar, dostluklar son yılların en bariz yakınma araçları haline geldi. Kimse katlanmak istemiyor. Kimse evlilikte eşinin, dostlukta yâranının yapıp ettiklerine tolerens göstermekten yana değil. Herkes her sözden alınıyor, alınabilir, alınmayı kan davasına dönüştürüyor.
Arkadaşlıklar, dostluklar belli yaşlardan sonra bitiyor. Münasebetler seyreliyor. Yeni arkadaşlıklara, dostluklara kimsenin cesareti yok. Kahır çekmek, dert dinlemek, saçma mazeretleri tolere etmek yerine şahsiyetinin duldasına çekilip kendi mızmızlıklarına tahammül göstermeyi kâr sayıyorsun.
Konuşmadan anlaşılan dostluklara da yer yok artık.
Yalnızlığımızı kutsayacak bahaneler bulmakta ustayız. Kendi öksüzlüğümüzü ve yoksunluğumuzu herkesinkinden üstün görmeye meyyaliz. Kendimizi ifade edebilecek ortamlar ararız, bulduğumuzda yine o metruk benliğimize kaçmaya çalışırız.
İnsanlar sana hayranlıklarını belirtse, konuşurken ağzına baksa bile kendini oraya ait hissetmeyenler yalnızlığında büyük oluş’lar yakalayabileceği zannı geliştirenlerdir.
Sayısız takipçi arasındaki ıssızlığa karşın yanında itimat bulduğun bir kişi bile seni ummana açabilir. İnsan inanacak, bağlanacak, anlamlandıracak ortamlar, kişiler, işler aramayı ölünceye kadar kesmez; çoğunlukla kişi kendini zorla ikna etmeye çalışır, dalına tutunduğu her ağacın meyve verebileceğine de…
Sonu hezimete varacak beklentiler öksüz yalnızlığına kaçman içindir aslında!
Aynı şarkıyı söyleyebildiğin ortamlar ve insanlar azaldığında varolanı da kıymetli bulabilirsin. Fakat aynı şarkıyı seslendirseniz de parçaya aynı anda giremiyorsunuz, senkronizasyon kaybı yaşıyorsunuz.
Aynı frekansta, aynı tonda düşünmemek de uzletin bir gerekçesi.
Ücrasına sığınan birini dinlediğinde başka’larına söylemek istediği halde söyleyemedikleri yüzünden yandığını görürsün. Başarı arayışı, statü kovalamacası aslında kendi kuraklığından, metruk geçmişinden kaçma girişimidir.
Şuh kahkahalara katlanmak, azgın yargıları dinlemek, mıymıntı mazeretlerde boğulmak yaradılmış olmanın getirisi.
Kurucu Yalnızlık
İnsanın kendine bile ihanet ettiği çölde ikamet ediyoruz. Kişinin şahsına ihanetini yalnızlığında çözmesi, öksüzlüğünü çoğaltır, derinleştirir, varoluş krizini koyultur.
Büyük anlatılar içinde olsan da küçük dertlerle boğulursun; garipliğin metruk varlığını büyük anlatıya eklemene izin vermez.
Ne yalnızlık çare olur ne hükmettiğin kalabalıklar.
İçindeki ıssızlığı derinleştiren eylemsiz inzivandır.
Uzletin başkalarına ilham olmuyorsa kendiliğine de yüktür. Hasta olduğunda, çıkmaza girdiğinde en yakınındakiler bile “seni yalnız bırakayım da, dinlen biraz” der. Kimsenin dertlerine katlanabilecek tahammül eşiği garipliğin kadar olamaz.
Yalnızlık tekinsizdir…
Uzlet tekinsizdir…
İnziva tekinsizdir…
Kör bir çapsızlıkla devrimci bir öncülük arasında yalnızlık mağaradaki hakikati enternasyonalleştirecek yolları arama durağıdır.
Başkalarının dilini beğenmezsin; senin bir dilin var mı?
Başkalarının beğenilerini beğenmezsin; senin bir estetiğin var mı?
Başkalarının ilgilerini tutmazsın; senin ilgilerin neler?
Başkalarının yolunu yol bilmezsin; senin başka’larını çağırabilecek bir yolun var mı?
Yalnızlık tekinsizdir, ne yapacağı belli olmaz; inzivaya çekildiğinde sana ölü muamelesi çekerler halbuki sen minnetsizliğinden kendilik anıtı dikmişsindir!