Gençlerle, yeni kuşaklarla eskilerin arasındaki çelişki klasik kuşak farklılığının ötesinde… Çağın getirdikleri karşısında farklı dil kullanan, beklentileri, araçları, yaşama bakışları, dinledikleri izledikleri değişen kuşaklar tarihin her döneminde mevcuttu. Her kuşak kendinden sonrakiler için kültürsüz, göreneksiz, saygısız, yetersiz ithamlarında bulunmuştur. Evrensel kaidelerin başında bu anlamda “gençler çok bozuldu” suçlaması gelir. Çünkü giyim tarzları değişmiştir, dinledikleri müzik “acaipleşmiş”, konuşmaları kısırlaşmış, beğeni ve zevkleri kitsch’leşmiştir. Gençler artık dünyayı, ülkeyi hatta kendilerini taşıyamayacak noktaya varmışlardır. Hep rivayet edilir, Sümer tabletlerinde gençliğin çok bozulduğunun yazılı olduğu… Hiçbir kuşak birbirini beğenmez, gençler yaşlıları yaşlılar da gençleri “anlamaz.” Anlama aslında olduğu gibi kabullenmedir. “Açık saçık” olmasa bile giyim tarzlarındaki tercihler nedeniyle saygısız, ahlaksız yaftası gençlere kolayca yapıştırılıverir.
Önceki kuşakların maruz kaldığı olumsuz ithamları onlar da günümüzün gençlerine sıralıyor. Her kuşak bir öncekinin düşüğü çünkü… Bölge, cinsiyet, kuşak, kültürel farklılık, kentli-taşralılık karşıtlığı dünyanın normalleri arasında halbuki. Bugünlerde özellikle 14 Mayıs ve 31 Mart seçimlerinde çokça dile getirilen “gençleri kazanma” söylemindeki gençler neyi istiyor, beklentileri nelerden oluşuyor… sahici, gerçekçi, sahih manada tam ele alınmıyor. Gençlerin siyasete bakışı ve beklentilerini hesaba katmak isteyenler meseleyi kestirmeden değerlendirerek yine kuşak çatışmasına, yine modern dijital enstrümanları kullanmaya getiriyorlar lafı. Bu derece kısır bakışa sadece iktidar ve muhafazakar-İslamcı kesim değil muhalefet ve laikler de sahip.
Son seçimlerde hem gençleri hem yaşlıları kaybeden iktidarın akıldaneleri, siyasetine yön verenleri “gençleri anlama”yı, kapalıların da açıkların da özgür giyime, modernliğe, oruç-namaz gibi dindarlık alametlerine, dini ritüellerden uzaklaşmaya, tekrarlanan ahlakiliğe, ibadetleri eskiler gibi eda etmemeye bağlarlar. Enikonu sadece hayat tarzı ve dijital dünyadır gençlerin ilgi alanları, hassasiyetleri. Onlara göre gençlerin sekülerliğini anlayıp olumlayıp destekleyerek oylarını kolayca elde edebilirlermiş. Genel Merkez yöneticisi İzmir adayı bu ön kabulle gerçekleştirdiği belediye başkanlığı kampanyasında Ramazan ayında bütün barları, birahaneleri, batakhaneleri, kafeleri gezmiş, anoson yüklemesini kendisininkiyle beraber tüm ülke kampanyasına yedirmiş böylece bir önceki adaydan daha az oy almayı başarabilmişti.
Sempati, hoşgörü, zararlı olmadığı gösterileri, içkiyi ve ahlaksızlığı meşrulaştırma ameliyesi kendi kitlesinden çok laiklerin tepkisine neden olmuştu. Bu ezberci, sınırlı bakışla iktidar ve muhafazakarlar gençleri anlayamamayı, yanlış anlamayı sürdürüyor. Gençlerin dijital ile ilişkisini ellerinde telefonlarıyla, tabletleriyle sosyal medyada fink atmak zanneden bu arkaik bakıştaki iktidar çevreleri ve muhafazakarlar üstelik kendilerini ultra modern sayarak “kendine elit”liklerini dayatmaya çalışıyor. Sahiden gençler, yeni kuşaklar neler yapıyor, neler istiyorlar, kaygılarının kökeninde ne var?
Kitabilik, İlkeler, Değerler
Genel genç talepleri, refleksleri, kültürlerinden önce belirtmek gerekir ki, dindar-muhafazakar-İslamcı yeni kuşaklar iktidar deneyimine karşın kitabi bir din anlayışına sahip.
Dinin emir ve yasaklarının “realiteye bakmaksızın”, “şartları öne sürmeden” uygulanmasından yanalar… Hassaten ayrıcalıklar, rüşvet, haksız kazanç, torpil, adalet gibi konuların siyasi farklılıkları ve öteki değişkenleri hesaba katmadan hakkınca uygulanmasını talep ediyorlar.
Haliyle kendisine emanet edilen bütçelere hıyanet edenlerin bırakın laik-seküler gençleri, dindar-muhafazakarları bile çekmesi mümkün değil. Çünkü gençlik darı ambarına düşen bu aç farelerin kendisinden ve tutumlarından rahatsız!
Öncelikle ilkesiz, ahlaksız, pragmatist, ümmetin kaynaklarını kendilerine çevirenlerin varlıklarının her tür parti ve devlet mekanizmasından uzaklaştırılmasını, arı-duru isimlerin ve zihniyetin yerleşmesini bekliyor gençler. Muhalif belediyelerde de gözlenen bu nepotizm, liyakatsizlik görüntülerine laik gençler de tepki gösteriyor. İktidar cenahının havuz medyasında muhalif tutumlar nedeniyle kendilerinin yaptığı gayrı meşru ve ahlak dışılıkları “bak onlar da yapıyor” havasıyla olumlamalardan sıtkı sıyrılan bir gençlik var çünkü.
İktidarın, İslamcıların 2028 ve sonrasında var kalabilmesinin, gençlerin yönelmesinin ön şartı bu tipolojinin ve anlayışın ortadan kaldırılması.
Gençler Ne Kadar Masum?
Gençlerin hayattan beklentileri neler, ne istiyorlar, ne umuyor ne buluyorlar?
Gezi olaylarında iyice belirginleşti ki gençler maaşlı burjuva olmanın kavgasında… Kamuda, bol maaşlı ama az işli ve sorumluluklu, kendilerini çok sıkmayan, herşeyi “eğlence” ile yapmayı isteyen bir gençlik var.
Sanıldığının aksine ana kaygıları, talepleri, iş ve aile kurma üzerine.
Yüksek standartlarını karşılayacak gelirleri olmadığı için her şeye geciken bir kuşakla karşı karşıyayız. 2000 öncesinin insanı ahlak, maneviyat, kapalılık nedeniyle “hayatlarını yaşayamadıkları”nı söylerlerdi. Evlenmeden flört, gezme tozma, tüketim nesnelerine erişim idi kasıtları… 2000 sonrası kuşaklar ise aile kuramadıkları, garantili iş sahibi olamadıkları için şikayetçi. Aradaki mahiyet farkı o derece yüksek ki… milenyum gençleri daha ontolojik mahrumiyetler yaşıyorlar. Kadınların evlilik için direttikleri şartlar, evlenmenin maliyeti ev kurma, hayata atılmayı da erteliyor.
Her ile açılan üniversiteler nedeniyle çok sayıdaki üniversiteli, ebeveynlerinde gördükleri gibi mezuniyetle hemen kamuya girebileceği zannıyla okuyup diplomayı aldıktan sonra büyük hayal kırıklığına uğruyor. Gerçekler ve yaşadıkları, önlerine sunulan imkanlar hayalleri kadar konforlu değil çünkü. Gençlerin siyasal alandaki tutumlarını büyük oranda kadim zamanlardan bu yana gelen ana ihtiyaçlar yönlendiriyor; iş-aş-eş… Kendilerine, rahat, bol kazançlı, eğlenceyle çalışabilecekleri istihdamı sağlayan siyasete sempatiyle bakıyorlar…
Milenyum İnsanı’nın Özellikleri
Bu eko-politik beklentileri kültürlerini, felsefelerini, karakterlerini de şekillendiriyor elbette. Bir kere belirtmeli ki, “2000 öncesinin insanı” gibi karşılıksız iş, sevme, siyaset yapma bu kuşakta yok. “Dava bilinci”, fisebilillah idraki yok! Hiçbir değeri kavgasını vererek elde etme şuuru benliklerinde oluşmamış.
Partizanlık, kalıp içinde kalma, istemese de yapma, doktrine bağlılık, bir ideolojiye sadakat yeni insanda vuku bulmamış. İdealistlikleri kesin fakat ceremesini çekmeyi gerektirecek sıklette değil. Nietzsche’nin beklediği çileci olmayan insan, işte bu gençlerde hulül etmiş!
“Boş yapma…” kalıbıyla düşündükleri için kar getirmeyen hiçbir kişiye, değere, yapıya sevgi besleme, yatırım yapma fikirleri de bulunmuyor. AK Parti ve iktidar yorgunluğu, huzursuzluğu kendini boşvermişlikte gösteriyor. Gaza gelmeyen yapılarının arkasında zora, sıkıya gelmez tıynetleri var çünkü. Devleti, aileyi, otoriteyi tanımadıkları söylenemez fakat klasik “disiplin”den uzaklar. Çünkü dört saniyeden fazla görüntüyü “sallayan” bir diji-kültürde şiddetsiz disiplin yani bir işin sonunu en mükemmel biçimde getirme de çok kolay değil. Bu yüzden kendilerine dikte edilmesinden, yap-yapma denilmesinden rahatsızlıkları insani değil ontolojik.
Her kuşak büyüklerin ahlakçılıklarına mukabele etmiştir, ama dijital tekno-kültür çocukları çok fazla beslenme kaynağını referans aldıklarından kendi doğrularını erkenden ikmal ettikleri zehabındadır. Yirmili yaşlarında “pek çok partiye, derneğe danışmanlık yaptım” diyen özgüven, hayatın gerçekleriyle tam karşılaşmamanın korunaklı alanda aile gözetiminin ve desteğinin, dijital kültürün temelsiz pohpohlamasının sonucu.
Efektif, inovatif küresel bir özne var karşımızda. Haliyle otorite karşıtlığının, karşıtlık değil daha çok bilinçsizliğinin temel sebebi de dijitalle olan münasebet. Dijital dünyada sınırsız ve hesapsız vakit geçirme beraberinde sorumluluğu az özgürlük ve otorite dışılık getiriyor. Çünkü hesap verme mekanizmaları hem diji-dünya hem gerçek hayattaki eğitim nedeniyle zayıf. Üniversite de hesaba katıldığında yirmili yaşları aşan birey çalışma hayatına adaptasyonda sıkıntı yaşar. Üstelik otorite altında disiplinli bir çalışma hayatını tanımama her tür erki küçümseme ve reddi beraberinde getirir.
Gevşek, laçka, rahat kuşaklar dijital tekno-kültürün serbestiyeti güçlendiren yapısının neticesi. Bu açıdan yeni gençlik gösteri, eylem, protesto hususunda isteksiz ve dirayetsizdir. Belki Tekel protestolarından Gezi’ye eylemleri tavizsiz bastıran devletin bunda etkisi olsa dahi hiçbir şeye gereğinden fazla enerji harcamayan, biraz tembel ve bol miktarda konformist bu birey için isyan sadece özel alana, kendilerine sunulan rahat muhalefet platformlarına özgüdür. Klavyeden eleştiri, muhalefet fiili karşı gelişten hem işlevsel hem daha az risklidir.
Milenyum kuşakların şekillenmesinde aslında bireyin dijitalle daha kolay idare edileceği zannındaki eski tüfeklerin rolü büyük. Diji-politika en çok İslamcı-muhafazakarları çarptı denebilir. Diji-dünyanın kendilerine yarayacağını, gençlerin rıza’yı kendiliklerinden üreteceğini zanneden İslamcı-muhafazakarlar ve iktidar iddiasından vuruldu.
Beslenme kaynaklarını büyük oranda dijitalin hükmüne veren eğitim hayatı bu sonucun ana nedeni. Aile, hoca, öğretmen, kanaat önderi, lider gibi geleneksel otoriteleri yaşayarak tanımayan kuşaklar beklenen dindarlığı-talebeliği-evlatlığı-müntesipliği gösteremez. Kaldı ki siyasi otoriteler için olmasa da “iktidar”lar için diji-kuşaklar denetlenmeleri, kontrolleri, uysallıkları nedeniyle tercih edilir. En büyük dezavantaj ise dijitalin sunduğu ve sürekli güncellemeye bağlı yenilenmenin erki zora sokacak dinamizminde. Zira yetke statiği tercih eder. Habire güncellenen birey, motivasyon sorunu yaşasa bile nihayetinde yine iktidara uzun süre odaklanamaz.
Sürekli yenilik devamlı iktidar demektir.
Sadece şifre ve nickname’lere bağımlılık, hoşgörünün, öncülerin, klasik dogmaların, gündemlerin sabun köpüğü gibi kısa ömürlü kalmasını ve hiçbir şeyi kutsamadan tanımasını sağlar. Bu kültlerin, dogmaların, efendilerin mahiyet değiştirerek varlığını dijital tekno-kültür çevresinde sürdürdüğünün bir göstergesi esasında.
Sokakta, partide, iş hayatında değil dijitaldeki özgürlük daha ayartıcı ve caziptir.
“Sen Oyunu Ver Ötesine Karışma…” Diyemeyeceğin Birey
Az okuyan ama mottolarla yolunu bulan bir kuşaktan bahsediyoruz; kendini sıkmadığı halde tüm imkanları önüne konmuş insanlardan… Sahaya inmemiş, pratiği ve realiteyi tecrübe etmemiş, alışverişte insanın gerçek halini görmemiş, hazırcı, yaşama becerisi kısıtlı, dijitaldeki level’lar hariç hiyerarşiye dair şuuru zayıf, değerleri sadece pragmatizme havale ettiğinde önemseyen, kurtarıcı olarak ortaya çıkanlara istihzayla bakıp onları kurtarmaya kendini adayan nobranlığı özgüven zanneden kibir kulelerinden söz açıyoruz…
Hayata atılmalarını geciktirdiğimizden mazurlar. Piyasayı, “hayatın gerçeklerini”, şark kurnazlıklarını, köylülüğün insanları ayaküstü üten yanıyla erkenden tanışmadığı için mazurlar ve dahi saflar, temizler, kitabîler. Belirgin bir safiyetleri bulunur bu da özcülüğü geliştirir. Kendisine ikram edilen çaya, “ücreti ne kadar” diyebilen bir safiyet ve nezaket… Yine nezaket yoğun yaşam tarzları mevcutsa da zaman zaman lümpenlikleri galebe gelebilir.
Çok küfürbaz bir gençlik şekillenmiş. Öyle ki kadın-erkek münasebetlerinin her türüne vakıf olduklarından utanma, ar, ayıp, günah skalaları çok geniş. Varoş olmadıkları halde o kültürü yaşatabilmeleri meğer insanlığın ve kültürün bir sonucu imiş! Büyüklerle, insanlarla, kendi arkadaşlıkları dışında çok muhatap olmadıklarından efendiler…
Milenyum gençliği için apolitik denemez. Çok tekrar edildiği halde yeni kuşaklar siyasetin doğrudan içine dalmasalar da politik bilinçleri yüksek. Hem laik hem İslami kimlikli gençler belirgin bir bilinç düzeyine sahipler. Radikal muhalefette siyasetçilerle uzlaşmayacak tezler ileri sürerler. Özellikle adalet, ayrıcalıklar, ahlak, kaynakların dağıtımı sözkonusu olduğunda “haksızlığa gelememe”yi siyasallaştırmışlardır.
Siyaseti, kamusal ilişkileri özcü ve kitabî okudukları için Türkiye’de kurulan siyasetin rant, para, pragmatizm üzerinden ilerlemesine ontolojik karşılar. Siyasetin ana bileşenlerini yine teoride kaldıklarından yani hayata atılmadıklarından, hep uzaktan takip ettiklerinden göremezler. Bu bir taraftan ilke ve idealleri korumalarını sağlar öte taraftan gerçekçi politikaya yabancı kalmalarına neden olur.
Milenyum insanına “sen oyunu ver ötesine karışma” yaklaşımı işlemez.
Dijital dünyanın tüm etkileşimlerine vâkıf olduklarından, sanala bizzat katıldıklarından dahil oldukları toplulukta “temsil değil katılım” isterler. Bu da aktüel siyasi yapılanmada liderlerin, başkanların, yapıların hiç sevmediği bir durumdur. Dijital dünyadaki fluluklar, çokluklar nedeniyle onları sürüye katabileceğini düşünmek hataların en büyüğüdür.
Milenyum kuşağı gençlerin olağan dışı ile sıradan arasındaki öncelikleri eskilerden farklı.
2000 öncesini yaşayanlar için lüks, zor, olağan dışı olan yeni kuşaklar için sıradan… ayda birkaç konsere gitmek, “makarnayı bile” dışarıda yemek, eğlence parklarında vakit geçirmek, kafede ders çalışmak, evden çok kafe ve kütüphanede motive olabilmek, her tür festivallere-şovlara katılmak, sinema-tiyatrodan çıkmamak, platformlara ve dijital kanallara üyelik, reelsler… hep sıradan. Normalliği bir tarafa devletin, siyasetin bunları bireye sağlaması onların aslî vazifeleri arasında. Bu bilinçle yaşayan gençlerin emekli aylıklarını on bin bandında tutan iktidara rızası mümkün mü?
Cumhur Gençliği
AK Parti iktidarıyla beraber doğup gelişen gençler, belirgin bir konfora doğdukları için bunun hep daha üstünü bekliyor doğal olarak… iktidar ise çok büyük imkanlara kavuşan Türkiye’nin kendisine her daim minnettar kalmasını istiyor!
2000 sonrasındaki gençlik elbette monolitik blok oluşturmuyor. Laikler, sekülerler, seküler veya dindar muhafazakarlar, İslamcılar, iktidar çevresinin Cumhur gençliği belirgin farklar ve hususiyetler taşıyor.
Dindar gençlik hatta Cumhur gençliği bile gelinen noktada belirgin bir muhalefet içinde. Önceki kuşakların dindarlıklarını beğenmeyen bir İslamcı gençlikten bahsediyoruz. Giyim kuşam, tesettür tarzı, ibadetlere dikkati, davranışları açısından eleştirilen İslamcı gençler yaşça büyüklerin ritüel eksenli dindarlığını makulleştiremiyor.
Dini sadece ibadet ve davranış gören eski kuşaklara mukabil dindarlığın asıl, kamu ve insanların haklarını koruma, haksızlık yapmama, adalet, ilkeler olduğunu savunan bir İslamcı gençlik doğdu.
İslam’ı kitabî olarak algılamakta devamlılık sağlayan bu gençler asıl dindarlığı ahlakta, yalnız cinselliğe bağlanmayan ahlakta görür. Bir iktidar belediye başkanının açıkça torpili savunmasınadır onların eleştirileri… Hatta İslamcı, dindar gençliğin temel karşıtlıklarının başında Cumhur gençliği gelir.
Arkasında devlet olduğu fikriyle nobran, üstenci, kibirli, işine gelmeyene hain diyen, malumatfuruşlukla malul, iş bulma yolları kolay bu kesimin “racon kesen lümpenliği” elbette örnek alınamaz, gençler açısından. Bunu yeni seçkincilik diye görmek çok manalı değil, seçkincilikten ziyade imkanlara nüfuz etme sözkonusu.
Ak-kurt, Yeşil-Türk çevresi kıt yeteneklerine rağmen hemşerilik, kullanıma müsaitlik, trollük, sorgulama bilmezlik, liyakat ve ehliyetsizliğin getirdiği sadakat nedeniyle işlerini yürütürken züppedir, kendi partisinden kişilere bile tepeden bakar. Enteresan olan bu verili güçlerine karşın kendilerini asil zannetmelerinde, asalet timsali gibi davranma şuursuzluğu göstermelerinde…Cinsiyet belirleme partilerinden şaşaalı şark düğünü görüntülerine kadar görgüsüzlüğü siyasallaştırma becerileri de yüksek.
Meseleyi yalnız “eleştirenler kendileri orada olmak istiyor” biçiminde alırsak anlamayı erteleriz. Yaşa bağlı olmadan insanların kimisi ideali görür, bilir ve onun kavgasını verir kimisi menfaatlerini meşrulaştıran argümanları ideal ve hakikat yapar. İktidar denklemindekilerin yaşadığı tedirginlik, endişe mesela gençlerde yok.
Hiçlik korkusu, yer kapma veya kaptırma tereddüdü, şüphesi, kazanımları koruma kaygısı gibi korkuların hemen tamamı dini değil, dünyevidir. Gençlerin hatta sahici İslamcıların, dindarların endişelerini, hedeflerini paylaşmazlar. Tuhaflık ise gençler üzerinde en çok tasarrufta bulunanların bu imkanlara kolay ulaşanlar olması.
İktidara İslami Olanı Hatırlatmak
Dijital tekno-kültüre doğan gençlerin hayata atılmaktan dijital kültüre, değer perspektifinden iktidarla ilişkilerine kadar çok farklı yönelimleri var. Yeni bir gençlikten değil yeni bir insandan söz ediyoruz.
Milenyum insanı yani günümüz gençleri eğitim ve çalışma hayatı politikaları, dijital tekno-kültür nedeniyle maaşlı, rahat, garantili burjuva özlemi içindeler. Orta yaş ve üstündekilerin zannettiği gibi uçarı özgürlük talepleri de yok; AK Parti döneminin konfor ve tüketim kültürüne bağlı yükselen standartları karşılayacak gelir ve hayat istiyorlar.
Siyasetten beklentileri tüm kuşaklarla aynı aslında; onlar da iş-aş-eş peşindeler. Dijitaldeki tecrübeleri nedeniyle karşı cinse güvenleri azaldığı, maliyetleri yükseldiği için aile kurmakta, hayata atılmakta zorlanıyorlar.
İslamcı-dindar-muhafazakar gençler iktidar çevrelerinin aksine sekülerlikten, dini yalnız ritüellere indirmekten rahatsız; onlar için dindarlık adalet, kamu kaynaklarını yerinde kullanma, gayrı meşru iş yapmama, etik-politikten uzak erdemsizlikleri hoyratça sergilememedir.
İslamcı, muhafazakar, dindar gençler bunlara ek camialarının iktidar olmasına karşın yönetime büyük oranda seküler tezlerle değil İslami endişelerle şerh düşüyorlar, muhalefet ediyorlar, en değerli eleştiriyi saf İslami olanı hatırlatarak getiriyorlar.