Dijital Tekno-Merkantilizm

Uzun bir neoliberalizm ve küreselleşme arasından sonra dünya sistemi bildiği tarza, basit sömürgeciliğe geri dönüyor.

Demokratikleştirme, medenileştirme gibi gerekçeleri kullanmadan Batı kampı, hususen ABD hatta Rusya meramını basitçe ifade ederek kaynaklara, değerli madenlere çökmeye çalışıyor. Buna Trump tarzı demek meseleyi basitleştirir.

Dünya dijital tekno-Merkantilizm dönemine giriş yaptı. Bu pre modern evrelerden beri gelişen seleksiyonun çağcıl halini oluştururken aynı zamanda çok kutuplu dünya adlandırması üzerinden yeni bir kolonileştirme faaliyeti manasına da geliyor.

2. Dünya Savaşı’ndan sonra 1970’ler itibariyle başlayan gümrük duvarlarını sıfırlayan, küresel sermayenin serbest akışını belirleyen, küresel şirketleri ulus devletlerin tepesine çıkartan neoliberal ve küreselleşme politikaları yerini devletlerin uhdesinde gelişen bir dijital tekno-merkantilizme bırakmak üzere.

Çok kutuplu dünya sistemine yakışacağı kesin yeni merkantilizmin…

Kapitalist dünya sistemi gümrük duvarlarını yıkarak ilerlerken devletleri ve milletleri bariz köleleştirmişti. Dijital tekno-merkantilizm devletleri kendini iyi hissettirecek derecede etkinleştirmeye yatkın. Haliyle güçlü devlet ihtiyacı ulusların özgüvenini tamir ederken oligopolleşmeyle küresel burjuva bildik kazancını sürdürebilecek. Trump’ın Ticaret Savaşlarından çok önce 2008 Mortgage kriziyle beraber yeni merkantilizme varan politikalara yönelim başlamıştı.

Dünyada hiçbir olay aynı şekilde ikinci kez vuku bulmaz, hiçbir dönem aynı şartlarda yeniden yaşamaz, hiçbir politika aynı biçimde uygulanmaz.

Kolonyalizm, emperyalizm, merkantilizm, feodalizm, sonraki yıllarda globalleşme ve neoliberalizm ilk hallerindeki gibi gerçekleşmeyecek elbette. Günümüzde merkantilizmin haricinde feodalizmin de “neo” hali tekno-feodalizm biçiminde kullanılıyor. Dijital tekno-merkantilizm de post küreselleşme döneminde çok ciddi argümanlarla kendini göstermeye başladı.

 

Değerli Madenleri Ele Geçirme

Dijital tekno-merkantilizmin en bariz özelliği, kendini belli eden en ciddi vasfı değerli madenleri ele geçirmek. Kömür ve petrol çağından sonra enerji yanında yeni teknolojiler için gerekli hammaddeye ulaşmak küresel savaşların gerekçeleri arasına girdi.

Dönem çip-batarya ve her tür temiz enerji üretmeyi içerdiği için, uzun menzilli, sağlam, garantili, güçlü ürünler ortaya çıkarmak yeni tip madenleri değerli hale getiriyor. Çip, batarya, enerji kaynakları için gerekli madenler çok kutuplu dünya savaşımının da merkezine yerleşiyor.

Salgın dönemindeki çip krizi pek çok ülkenin tekno-merkantilizme uyanmasına neden olurken Çin bunu herkesten önce farketmişti. Tayvan’daki silis kaynakları bu ülkeyi çip teknolojisinde öne çıkardı… tabi ABD ile Çin arasında yeni bir savaşın da gerekçesi haline kıldı. Akdeniz’deki kayagazı çalışmaları ve rekabetinde Türkiye de epey gayret göstermişti. Yeni dönemde değerli maden sınıfına artık çip, batarya ve temiz enerji kaynaklarını belirleyen yer altı zenginliklerini de eklemek gerekir. Bu o derece ciddi ve ehemmiyetlidir ki Trump alenen değerli maden bakımından zengin Grönland’ı alacağını sarahaten deklare etmişti.

Değerli maden sınıfındaki yerini her zaman koruyan altın yine salgın sonrasında “kıymetlenmiş”, yatırım aracı haline gelmiş, değerini artık kuyumcular, yastık altı küçük tasarrufçular, evlenenler değil burjuva ve devlet belirlemeye başlamıştır. Bunda muhtemel siyasi, askeri ve ekonomik savaşlar için altının merkez bankaları rezervlerinde artırılması politikasının da tesiri var.

Devletler doların rezerv vasfını bir savaşta yitirme riski nedeniyle altına yönelmiş, hazinede büyük stoklar yapmaya başlamışlardır.

Tabi dijital tekno-merkantilizmde değerli maden sadece klasik altın ve gümüşten müteşekkil değil; çipler, bataryalar, dijital otomasyon sistemleri, uydular, yapay zeka, robotik, dijital altyapılı füze ve silahlar, dronlar hatta bilgi ve üretim kabiliyetleri de “değerli maden” vasfı kazanır.

Dijital tekno-merkantilizm en çok bu teknik birikim üzerinden dünyayı şekillendiriyor.

 

Yerli Üretim, Korumacılık, Yükselen Duvarlar

Küresel şirketlerle ulus devletler arasındaki çatışmalar güçlenince, dünya Çin’e bağımlı hale gelince, Rusya’nın emperyal askeri saldırıları başlayınca ve elbette salgın konjonktüründe en basit malzemelere ulaşım sağlanamayınca “yerli üretim” fikri ve uygulamaları yaygınlaştı.

Türkiye’nin özellikle ABD ve Avrupa ülkelerinin vermediği silahlar nedeniyle yerli savunma sanayiini güçlendirme girişiminin benzeri kapitalist merkez ülkelerde de kendini gösterdi.

Trump Çin ve aslına bakılırsa kendi ekonomisini tehdit eden her unsura karşı Ticaret Savaşı başlatırken iktisadi temelli siyasi bağımlılığı düşürmek istemiştir, aynen Türkiye’nin de yapmak istediği gibi.

Klasik merkantilizmdeki gibi tekno versiyonunda da ithalatı olabildiğince kısıp ihracaatı, üretim ve istihdamı artırma politikaları, vergileri artırma, korumacılık, evvela rakip ülkeye zarar verme psikolojisi, müdahalecilik beraberinde güçlü devlet inşasını zorunlu kılmıştır.

Neoliberalizm ve küreselleşme evresinde zayıflayan devlet mekanizmaları tekno-merkantilizmde güçlenmiştir. Böylece sadece çelimsiz kamu, etkisiz toplum, yetkisiz sivil toplum ve sendikalar yanında neoliberalizmin-globalleşmenin indirilmiş gümrük duvarları politikası da iflas etmiştir. Duvarsız serbest ticaret anlayışı, mülteciler ve göçle beraber ortadan kalkmaya yüz tutmuştur.

Gümrük vergileri kartıyla rakiplerini zarara sokma tavrı, çok kutuplu dünyada, yeni oligopollerin inşasında kendini, başkalarının başkalarıyla ticaretini engellemeye kadar varacak anlaşılan. Son yıllardaki sıcak çatışmalar, ülkelerin askeri yoldan başka devletleri kendine ram etme siyaseti güdeceğinin bir göstergesi.

 

Küresel Örgütler Dönemi Bitti

Sadece 1970’lerde zuhur eden post Keynes neoliberalizm değil aynı zamanda 2. Paylaşım Savaşı’ndan sonra kurulan düzenin ana omurgasını oluşturan küresel örgütler dönemi de tükenmeye yüz tuttu. Trump ABD’nin kontrolünde bile olsa küresel örgütlerden olabildiğince uzakta durmaya çalışıyor.

BM, NATO, İMF, Dünya Bankası işlevselliklerini, prestijlerini kaybettikleri gibi artık meşruiyetlerini de yitiriyorlar.

Dijital tekno-merkantilizm ister istemez küresel müştereklik yerine tekil sahiplenmeyi getirdiğinden, tekil kolonyalizmi tetiklediğinden ülkeler örgüt bağlarından da arınmak istiyor. Şangay İşbirliğinden Bricks’e Avrasya’nın kurumları basit kooperatif mantığında işlerken İMF ve Dünya Bankası’nın küresel eko-politikten silinmesi, ABD’nin NATO’yu eleştirmesi, BM’nin de mesela Gazze meselesinde İsrail’e söz geçirememesi küresel örgütlerin varoluşsal gerekçelerini ortadan kaldırmıştır.

Yakında Yalta, Bretton-Woods tartışmaya açılırsa şaşmamalı.

Soru ve sorun şu ki, dijital tekno-merkantilizmin kurucu siyasi ve iktisadi anlaşmaları olacak mı?

Rusya’nın Kırım’ı ilhakı, Libya, Rusya-Ukrayna, Pakistan-Hindistan, İsrail-İran savaşları, Somali ve Sudan gibi pek çok ülkede ayrışmalar, Türkiye’nin Suriye’deki teröre yönelik operasyonları artık vekalet savaşlarının sona ermeye başladığını, devletlerin doğrudan sıcak çatışmalara girdiğini gösteriyor. Haliyle devletler muhatablarından talep etme, istekleri karşılanmadığında tutup koparma tutumuna geri döndü.

Bu elbette dijital tekno-merkantilizmin kolonyalizm aşamasının da bir neticesi…

Çin’in Afrika ve başka sahalardaki etkinlikleri, Rusya’nın Ukrayna ve Afrika’daki faaliyetleri, Trump’ın alenen Kanada’yı, Panama kanalını ve Grönland’ı istemesi, yeni kolonyalizmin çok sert biçimde geleceğini de işaret ediyor.

 

Tekno-Merkantilizm ve Türkiye

Dünya yeni bir seleksiyona, devletler arası sıcak çatışmalara, çok kutupluluk altında yeni birleşme ve tasfiyelere gidiyor. Bu konjonktürde Türkiye çoklu bir denklem içinde yönünü bulmaya çalışıyor.

Türkiye de tekno-merkantilist yapılanmaya yatkın politikalar geliştirme peşinde.

Altın stokundan yerli üretime, küresel örgütlerin gayrı meşruluğunu ilan etmekten doğrudan sıcak çatışmalara, yaklaşık 15 ülke ve mıntıkada nüfuz kurmaya dek dijital tekno-merkantilizm ve kolonyalizm sürecine entegre olmaya çalışsa da devlet mekanizmasını İmparatorluk tarzında örgütlemeden, emperyalist olmayan bir emperyal tutumla harekete geçmeden bu çok kutuplu seleksiyonda tutunabilmesi kolay olmayacak.