[Yazıyı pdf formatında okumak için: Tarık Zafer Tunaya]
Türkiye’de İslamcılık araştırmalarının tarihi çok eskilere gitmez. 1980’lerin ortasında başlayan İslamcılık araştırmaları esas ağırlığını 90’larda gösterdi.
İslamcılık düşüncesinin kamusal alana girmesi, Müslümanların özel ve kamusal alan tartışmalarında siyaset ile birlikte kamudaki etkisinin gözle görülür artışı İslamcılık üzerine yoğunlaşmayı getirdi. Refah Partisi’nin 80’lerin ortasından itibaren siyasetteki yükselişine bağlı olarak 1994’te belediyeleri alması, 1995 seçimlerindeki başarısı ve koalisyon ortaklığı peşinden 28 Şubat süreci İslamcılık araştırmaları yapanların sayısını çoğaltırken, aynı zamanda bu araştırmacıların popülerliğini artırdı. Öyle ki Refah Partisi’nden tarikat ve cemaatlerin faaliyetlerine kadar pek çok aktivite İslamcılık özelinde değerlendirildi. Dolayısıyla iktidara gelirken de giderken de bir şekilde İslamcılık biçiminde yorumlandı. Halbuki İslamcılık araştırmalarının başlangıcıyla Özal döneminin, dört eğilimin, tarikat ve cemaatlere olan devlet ilgisinin, müstehcenlik tartışmalarından laiklik ve demokrasi merkezli irtica söylemlerine kadar çok farklı yönelimlerin etkisi oldu.
İletişim ve ulaşım organlarına, İslami bankacılık, eğitim imkanlarının artışı, başörtüsü eylemleri, tüketim kültüründeki gelişmeye bağlı olarak yeni yönelimlerin İslami kesimdeki yükselişi İslamcılık araştırmalarının bir yanında Nokta, Tempo, Aktüel gibi dergilerin küçülten, itham eden, aşağılama kaygı güden dilinin, dosyalarının, resimli haberlerinin öte tarafındaysa kısmen canlanan akademik ilgiye paralel biçimde İslami kesimin içindeki araştırmacılarla oryantalist bakış açılarının tesiri büyük oldu. İslamcılık üzerine yazılıp çizilenler İslami kesimi yönlendirdi mi, ne derece doğru anlattı bu belki tartışılabilir fakat bu sahada söylenen sözlerin belirgin bir imajı, medyatik de olsa bir algısı oluştu. Solun 80’li yıllarda aurasının tükenmesi, içe kapanması, milliyetçi ve muhafazakar kesimlerin geri planda kalması İslamcılık hareketinin alternatif bir toplumsal hareket olarak şekillenmesi ilgiyi meydana getirdi. Bunda 80’li yıllardaki resmi tarih söylemi eleştirilerinin yoğunlaşmasının yönlendirici tarafı olmuştur.
Kürt milliyetçiliği ile İslamcılığın bir çevre hareketi olarak doğuşu, Özal dönemi, sınıflar arasındaki sert fay kırıkları ideolojik yönelimlerin ekonomi üzerinden yeni umutlara akmasını da sağladı. Türkiye’de siyasal alanın sıfırı tüketmesi, neoliberal yönelimle klasik içe kapanık elit arasındaki kavga, entelektüel sahanın başarısızlığı, yoksulluğu, temsil zafiyetini ve geniş memnuniyetsizleri “paradigma”ya yani Kemalist Cumhuriyet elitine, ulus devlete, yönetici seçkinlere indirgemeleri İslamcılığın alternatif potansiyelini hareket geçirdi. Bu belki İkinci Cumhuriyetçi sol liberal kesimin, neoliberal politikalar nedeniyle devrimci, proleter ve sınıf çatışmasına dayalı sol ile radikal modernleşmeye dayalı liberallerin yerine demokratik, çok kültürlü, hoşgörü temalı yeni bir mensubiyet arayışının sonucuydu. İslamcılık araştırmaları zamanla “diyalog kanalları”nın açılmasını da sağladı. Bunda tabi ki “frankofon” tavrın katkısı oldu.
İslamcılık Araştırmalarının Baskın Karakteri Siyasi
Türkiye İslamcılık hareketi ve araştırmaları siyasal manada anglo-sakson iken; kültürel manada frankofondur. Dünyadaki İslamcılık araştırmalarına bağlı olarak Türkiye’de de İslamcılık siyasal dönüşüme paralel biçimde toplumsal ve kültürel değişim yani modernleşmeyle ilintilendirilir. İsmail Kara’dan Mümtazer Türköne’ye kadar İslamcılık üzerine erken dönem kitaplar veren isimler İslamcılığı modern karakterde gösterirken modernleştirici yönünü öne çıkarır. Ali Bulaç’ın çalışmalarında da gözlenen bu yön, İsmet Özel’de daha siyasi boyutta ele alınır. Bu dönemde akademik İslamcılık çalışmalarıyla gazetecilerin İslamcılık yazıları ve kitapları birbirine çok yakın seyir gösterir.
Soner Yalçın’ın, Ali Yaşar Sarıbay’ın, Gencay Şaylan’ın, Ruşen Çakır’ın çalışmalarına Nilüfer Göle’nin, Elizabeth Özdalga’nınkiler, 2000’li yıllara doğru Abdurrahman Arslan ve Hakan Yavuz’un modernleşmeyle siyasal hareketleri birlikte ele alan çalışmaları eklendi. Gilles Kepel, Oliver Roy, Bessam Tibi, Ernest Gellner, John Esposito, M. Watt gibi isimlerin İslamcı hareketleri dünya sisteminin, bilhassa Soğuk Savaş’ın tükenmesinin ekseninde inceleyen kitaplarının çevirileri siyasal ağırlığı olsa da toplumsal ve kültürel dönüşümlerle birlikte ele alma imkanlarını artırdı.
İslamcılık araştırmalarının 80’lerde başlayıp 90’larda zirve yapması dışarıya, uluslararası gelişmelere, dünya sistemine çok bağlıdır. Komünizmin tehdit ya da düşman olmaktan çıkıp yeni düşmanın İslam olarak belirlenmesi hem ön hazırlık hem de süreci anlama bakımından İslamcı hareketlerin mahiyetleri üzerine yapılan araştırmalarla sağlandı. Haliyle Türkiye’deki entelektüel ortam bundan yoğun şekilde etkilendi. Bernard Lewis’in daha kültürel ve teolojik olarak tarihi köklere atfına, Graham Fuller’in istihbaratçı, CIA gözlüğüyle bakan ve kısa dönemde “hayatiyet kazanan” gözlemleri eklendi. Kimi zaman Ufuk Güldemir’in, Faik Bulut’un, Uğur Mumcu’nun 90’lı yıllardaki irtica propagandasında İslamcıları eli kanlı katil gösterme, ABD’nin oyuncağı olduğunu kanıtlama, Yeşil Kuşak ve Ilımlı İslam projelerini anlatarak Arap etkisini de devreye sokma girişimleri kuşkusuz İslamcıları da İslamcılık araştırmalarını da güdümlü hale getirdi. Bütün bunlara rağmen Ruşen Çakır’ın, Nilüfer Göle’nin, Mümtazer Türköne’nin, İsmail Kara’nın, İsmet Özel ve Ali Bulaç’ın İslamcılık ile ilgili yazdıkları hepsinden daha dikkatli okundu, İslamcılık araştırmalarını yönlendirdi, bakış tarzlarını kuvvetli kanallara itti.
Türkiye’de İslamcılık hareketini eğer bir başı varsa, en başından bu yana getirip, tüm yönleriyle ele alan enikonu bütünlüklü bir çalışma yapılmadı. Belki de hakkını yememek gerek, tek bütünlüklü çalışma İslamcılık üzerine ilk önemli araştırma olan Tarık Zafer Tunaya’nın İslamcılık Cereyanı’dır. Önsözünde kitabın çatılmasında kullanılan malzemenin Çetin Özek tarafından derlenip getirildiği söylendiği için büyük oranda Özek’in damgasının olduğu kitap Tanzimat dönemini hızlı geçerken, Tunaya’nın Kemalizmin ve Cumhuriyet’in başlangıcı olarak gördüğü Meşrutiyet’i geniş biçimde değerlendirir. Tunaya bu konuda haklıdır esasında. İslamcılık düşüncesinin bugün dahi savunduğu tezlerinin, delillerinin, hassasiyetlerinin hemen tamamı Meşturiyet döneminde belirmiş sadece aktüel olana göre yeni yorumlar getirilmiştir. Tunaya 1960 yılı çerçevesinde bu döneme kadar belli başlı, kısa, yüzeysel ama vurucu, belirleyici, yön verici tespitler yapıp, genel şablonu çizer.
Tarık Zafer Tunaya’nın kitabı İslamcılık araştırmalarının paltosudur.
Sonraki araştırmacılar onun vurgularını etkisizleştirmek ya da kuvvetlendirmekten öteye gidemeyen eklemeler yapmıştır. Tarık Zafer Tunaya’nın İslamcılık Cereyanı kitabı “bir operasyon” çalışmasıdır; tüm İslamcılık araştırmalarında olduğu gibi. Tunaya 27 Mayıs düzeninin etkili akademisyen figürlerinden biri olarak Menderes’in asılmasına, DP’nin ortadan kalkmasına karşın, İslamcılığın üzerine titrediği görüşlerin yeni dönemde etkili olacağını belki daha ilerisinde bu yaklaşımların Türk siyasi ve düşünce hayatında merkez öneme sahip olduğunu görmüştür. Tunaya çalışmasında bir yandan İslamcılık tezlerinin bu topraklara temelden ait olduğunu vurgularken öte taraftan ABD etkisindeki dünya sisteminin ve demokrasinin gelişiminin İslamcılık üzerinden şekilleneceğinin ipuçlarını verir. Dolayısıyla Tunaya’nın kaygısı İslamcılık hareketinin yönünü işaretlerken Kemalist çelik çekirdeğin, Cumhuriyet elitlerinin ve tabi ki 27 Mayıs idaresinin “tedbir” almasını sağlamaya matuf uyarıları da taşır.
İslamcılığı Devrimci-Gerici Karşıtlığı Üzerinden Okumak
İslamcılık Cereyanı antagonistik siyaset tarzının, 27 Mayıs sonrasında hızlanan ve esas itibariyle Kemalist Cumhuriyet elitinin sıklıkla kullandığı “ben ve öteki” karşılaştırmasının sonucu olarak İslamcılık hareketine bakar. Bu açıdan döneminin önemli isimlerinden Niyazi Berkes’te olduğu gibi Kemalist bakış açısından tarihi okur, dolayısıyla İslam’ı ve İslam tarihini bütünüyle “aydınlık – karanlık” karşıtlığıyla değerlendirir. Kemalizm aydınlığı temsil ederken içinde İslam geçen her türlü ideoloji ve eğilim karanlıktadır. Berkes’in, Doğan Avcıoğlu’nun jargonu üzerinden Kurtuluş Savaşı da, Cumhuriyet’te, İttihatçılık ve Meşrutiyet hep ileri geri, aydınlık karanlık, devrimcilik gelenekçilik bakışının sonucudur. Tunaya, İslamcılık Cereyanı’nı “devrimcilik-gelenekçilik” üzerine oturturken, bu iki çatışmayı “bitmeyen savaş” olarak gösterir.
Tunaya’nın İslamcılık okumasının nedeni sistemin işleyişine bağlı olarak “laik ve Kemalist endişe”den kaynaklanırken, sonraki yıllarda bu kaygı farklı çalışmalarla kendini yeni boyutlara sürükler. Çağlar Kırçak’ın gericilik konusunu Meşrutiyet’e kadar götürmesi, 31 Mart tarihi ile beraber Menemen ve Kanlı Pazar hatta Sivas olaylarını irticai kalkışma olarak değerlendirilmesi İslamcılık çalışmalarında ana gövdeyi oluşturdu. İşbirlikçilik, vatanı satma, mandacılık İslamcılık düşüncesi üzerine yapılan çalışmalarda Kemalist okumanın en önemli argümanları oldu. 80’li yıllardaki çekirdek Kemalist yayınlarda Cumhuriyet gazetesi gibi Kemalist ve ittihatçı damarı koruyan yayınlarda İslamcılık hiçbir manada “modernleşme” olarak değerlendirilmedi. Menemen hadisesi, şapka devrimi gibi devrimcilik, inkılapçılık boyutu, “şeriatçılar İran’a” sloganını besleyecek en galiz ve düşük seviyeli medyatik göndermeler işlendi. Buna karşın çevirilerle beraber Türkiye’de yapılan İslamcılık çalışmalarında İslamcılığın modern, modernleştirici yönleri daha baskın incelenme konusu yapıldı.
Abdullah Laroui’nin İslam ve Modernlik çalışmasını Hakan Yavuz’un Modernleşen Müslümanlar ve Roy’un Küreselleşen İslam ile birlikte okumak gerek. Montgomery Watt’ın İslami Hareketler ve Modernlikçalışmasını Aziz Azmeh’in İslamlar ve Moderniteler, Muhammed Ashway’in İslama Karşı İslamcılık kitapları ile birlikte değerlendirmeli. Fakat bu tür çalışmaların Kemalist zihinde, Tunaya’nın kitabını 90’da yeniden basmasına götüren endişelerdeki yeri aslında birbirine zıt görünür. Kemalist elit İslamcı hareketi irtica ve düşman görmekten hiçbir zaman vazgeçmez. Tam tersine Postmodernizmin, liberalleşmenin İslamcılığı “meşrulaştırmak”, iyi ve şirin göstermek gibi niyetler taşıdığı görüşünü savunur. Dolayısıyla İslamcılık çalışmalarında Tunaya her ne kadar kitabında, içerikte objektif kriterler gösterse, dergilerden yapılan aktarmalarda doğru tespitler içerse de kendi yorumlarında “devrimci-gerici” bakıştan bir an olsun uzaklaşmaz.
Abdulvahab el Efendi’nin Nasıl Bir Devlet kitabıyla İslam devletini boşa çıkartan yorumları bile 80’lerin, 90’ların Kemalist gazeteci ve aydınlarının bakış açılarını değiştirmez. Öyle ki Özal sonrası neoliberal politikaların aksatıldığı 90’larda entelektüel İslamcılığın güçlenmesi, siyasi kanalın kuvvetlenmesi rahatsızlığı artırırken bazı akademisyen ve aydınlara yönelik suikastlar, Sivas olayları, PKK çatışmaları, nihayet 28 Şubat süreci İslamcılık hareketi ile de olan örtük mücadelenin sonuçlarıdır. Sol ve liberallerin modernleşmeyle andıkları İslamcılık, Kemalist zihinde karşı devrimci konumunu sürdürür. Müslümanların modernleşmesi bahsinde İslamcılığın hala direnç noktası oluşturduğu eleştirisi 90’lardaki hatta 2000’lerdeki sol – liberal bakışlı İslamcılık araştırmalarında bariz etkisini sürdürmeye devam eder.
90’lı yıllardaki İslamcılık araştırmaları Tunaya’nın kitabın ikinci baskısını yapma ihtiyacını karşılayacak düzlemdedir. Dünya sisteminin, Soğuk Savaş sonrası şartların, 11 Eylül’ün getirdiği yeni konjonktür İslamcılık çalışmalarına tesir ederken İslamcılığın yükselmesine paralel olarak İttihatçı ve klasik Kemalist elitin geri plana itilmesine de neden olur. İslamcılık Cereyanı’nın 1962 ve 1990 baskıları bu iki gerçeğin önceden farkedilmesiyle ilgilidir.
İslamcılık, Kemalist Endişe ve Tarz-ı Hayat Tartışmaları
İslamcılık araştırmalarında iki köşe taşı Tarık Zafer Tunaya ve Nilüfer Göle Legion d’honneur ödülü almışlardır.
Frankofon bakış İslamcılık araştırmalarının geneline yayılır. Nilüfer Göle’nin 90’lara doğru İslamcılık hareketine özellikle de kadınlara, lükse, kamusal alana yönelik çalışmaları önemli açılımlar yaparken yeni bakış açıları da getirdi. Göle İslamcıların hala yavaş modernleştikleri şikayetlerini erken dönem kitaplarında yer yer dile getirirken bilhassa AK Parti iktidarında Gezi olaylarından sonra çıkardığı kitaplarda, röportajlarda ve makalelerde İslamcılığın Avrupa’dan bile daha hızlı modernleştiği tespitlerini yapar.
Göle’nin Modern Mahrem ile başörtüsü meselesine eğilmesi, akabinde İslami tatiller, çalışma hayatı, medya sektörü, kadınların çalışması gibi konulardaki vurguları sadece sosyolojik tespitler değil İslamcılığın değişmesine paralel olarak kamusal alanda daha çok yer bulabileceği fikrini yerleştirmeye yöneliktir. Bu bakımdan medeniyetler çatışması – ittifakı dönemlerinde, 11 Eylül rejiminde İslam ve Batı konularına değinir Göle. Avrupa’nın bilhassa entegrasyon tartışmaları yaptığı yıllarda yazdıkları batının haklarını korumaya yöneliktir. Buna karşın 2015’lere gelindiğinde bile Kemalist aydınların İslamcılığa bakışlarında herhangi bir sapma, değişim, yenileşme kendini göstermez; Cumhuriyet Mitingleri mantığı zaman zaman güncellenen irtica, tarz-ı hayat, laiklik, genç subaylar rahatsız tartışmalarıyla canlılığını korur.
Kemalistler İslamcılık araştırmalarındaki sosyolojik, kültürel bakış açılarına hala mesafeliyken Müslümanların modernleşmesini yeterli bulmaz. Kemalizm sert ve radikal modernleşme projesi olarak Müslüman kimliği dönüştürmek istemesine rağmen İslamcılığın 2000’lerdeki yüksek düzeyli modernleşmesini bile muhafazakar, dindarlık göstergeleri nedeniyle “İslamlaşma”, “dinciliğin yükselişi” olarak görür; “tehlikenin farkında mısınız” sloganı en çok da tarz-ı hayata yöneliktir.
İslamcılık araştırmalarında temel bakış açısı her dönemde “ideolojik” olmuştur. Mümtazer Türköne’nin İslamcılığın Doğuşu çalışmasının üst başlığı “siyasi ideoloji olarak” belirlenirken, 1986 yılında birinci cildini yayınladığı “seçki” ile İslamcılık çalışmalarında adı öne çıkan İsmail Kara’nın bu yöndeki ilk kitabı İslamcıların Siyasi Görüşleri üzerinedir. Dolayısıyla sonraki yıllarda bilhassa din-devlet ilişkileri, Cumhuriyet-din, tarikat ve tasavvuf-İslamcılık ilişkileri üzerinde kalem oynatan İsmail Kara, İslamcılığın 90’larda siyasi olarak kuvvetleneceği öngörüsüne de bağlı olarak İslamcı siyasetin Meşrutiyet köklerine yönelir. Tunaya’nın kaygısının benzerini işleyecek şekilde İslamcılığın siyasi ideoloji açısından yükselmesine bağlı olarak aynen Tunaya gibi tüm fikri ve siyasi tezleri Meşrutiyet dönemine dayandırır. Meşrutiyet döneminin irtica tartışmaları, ittihatçılık, modernleşme ve matbuat konularının ötesinde meşrutiyet, istibdat, hilafet, meclis, itaat, meşveret gibi pek çok kavram üzerinden İslamcı siyasetin haritasını verir. İsmail Kara’nın Tanzimat dönemi İslamcılığını arka plana atması belki siyasi konjonktürün Osmanlıcılık kanalında akmasına bağlıdır. Kara’nın gerek Din ve Modernleşme Arasında, gerek Cumhuriyet Türkiyesinde Bir Mesele Olarak İslam’da meseleler değiniler şeklinde ele alınırken bütüncül bir İslamcılık portresinin çizilmediği görülebilir. İsmail Kara’nın İslamcılık çalışmaları belirgin vurgular, adlandırmalar, kavramlaştırmalar içerse bile bütüncül ve topyekûn izahlar getirmez. Bu açıdan Kara’nın röportajları, kitapları ve yazılarından çok daha fazla kanaatler içerir. Türköne’nin İslamcılığın doğuşunu içeren kitabı da Kara’nın İslamcıların Siyasi Görüşleri gibi siyasi oluşumu kavramlar üzerinden ele alır.
En Kapsamlı İslamcılık Çalışması
Tarık Zafer Tunaya’nın İslamcılık Cereyanı, İslamcılık çalışmalarının en kapsamlı eseri olarak hem bir öncü hem de çok yönlü okumalara açık kılavuz niteliğindedir. İsmail Kara ve Mümtazer Türköne’nin İslamcılığın siyasi tezlerinin tamamını bu kitapta bulmak mümkün olduğu gibi Kemalistlerin irtica vurgularını, Nilüfer Göle gibi sosyolojik ve kültürel dönüşümlerin alt yapılarını Tunaya’dan takip edebiliriz.
Müslümanların batı karşısındaki yenilgisinin taklit ve atalete dayandığından rasyonalizme, reform girişimlerinden, sosyal hayattaki yeniliklere, itaat ve meşveretin dini kaynaklarından, insan hakları tartışmalarına kadar, matbuatta İslamcıların tartıştığı tüm konular, yalın, kısa, vurucu ve kaynaklarıyla birlikte gösterilir. Sonraki dönemlerde geleneksel İslam – modernist yaklaşım başta olmak üzere, İslam’ı din olarak ele alırken modernleşmenin unsuru olarak gören anlayış da Kur’an ve sünnete dönüş etrafındaki tartışmalar da Tunaya’nın kitabında görülebilir. Hilmi Ziya Ülken’in Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi’ndeki İslamcılık tasniflerinden biri de modernist İslamcılardır. Fakat Tunaya bu cenahın görüşlerini aktarsa da kavramın üzerinde fazla durmaz.
Tarık Zafer Tunaya’nın İslamcılık araştırmalarında Cumhuriyet dönemi büyük oranda siyasal yönleriyle yerini alsa da kitap temel belirlemeleri, yönelimleri, siyasete içkin fikri tartışmaları da aktarır. Tunaya Meşrutiyet dönemini izah ederken İslam devleti vurgusunda bulunması meselelere aktüel cepheden bakışının sonucudur. İslam’da reform kavramı üzerinden birçok hususu Cumhuriyetçilerin, İslamcıların kendi zaviyelerinden farklı değerlendirmelerini karşılaştırmalı olarak sunmaya gayret gösterir. Fahrettin Gün’ün, İsmail Kara’nın yazılarında da dikkati çekilen CHP’nin 1947 yılındaki esneme girişimine Tunaya da eğilir.
Cumhuriyet’in Nakşilik’e düşmanlığının uzantısı olarak İslamcılık Cereyanı’nda nurculuğun gelişimine dikkat çekilir. Bu açıdan mesela radikal İslamcılığın Türkiye dışı atıflarından çok bu topraklara ait gelişmeleri önemseyen karakteri göze batar. Tunaya, feminizm, laiklik ve komünizm gibi tartışmaları İslam dünyası, Meşrutiyet İslamcıları, Kemalizm cephesinden ayrı ayrı değerlendirir.
Tarık Zafer Tunaya’nın İslamcılık Cereyanı Türkiye’de İslamcılık araştırmalarına başlayanların el kitabı mesabesindedir. İslamcılık çalışması yapan pek çok isim onun kitabında değindiği konuların üzerinde yeni meseleler getirememişler ama ana başlıkları geliştirip derinleştirmişlerdir. Türkiye’deki İslamcılık çalışmaları hala uluslararası boyuttan yoksun, kapitalist iktisat penceresinden uzakta, dönemlendirmeleri tam anlamıyla yapıp detaylandıran evsafta değil. İslamcılığın temel tezleri kadar, kadrosu, siyasi yönelimleri, geçmiş – bugün arasındaki irtibatları anlamında da başvuru kaynağı olabilecek başlangıç düzey çalışmalarına muhtaç görünüyor. İslamcılık Cereyanı İslamcılık çalışmalarının paltosudur; İslamcılık çalışmaları yöntem içerik bakımından bu kitabı unutturacak yeni mecraları bekliyor.
Umran Dergisi – Haziran 2016.