
Dijital otoriterlik ya da dijital feodalizmi bir yere kadar kabul edebiliriz.
Dijital tekno-kültürü kabullendik, radyo çağından, elektriği olmayan köylerden gelen ihtiyarlarımız dahi sosyal medyayı çok sevdi.
Cep telefonu kullanmamayı bir direniş anlatısına dönüştüren maskeli gelenekçilerin sahteliklerini internetteki sörflerinden izleyebiliriz.
Dijital köleliği içselleştirdik ama yapay zeka müziklerini hele yapay zekanın “ürettiği” türküleri kabul edemeyiz, etmemeliyiz.
Son aylarda muhtevası, biçimi, yöntemi farklı yapay zeka ile müzik, şarkı, türkü furyası başladı.
Yapay zekanın çığırdığı türküleri dinlemek bile insanın kendine, ontolojisine, tüm kültür ve değerlerine kendisinin yaptığı hakaretken “yapay zekanın yaktığı türkü” ihtimali ontolojik güvenlik sahamızın işgali demek.
Yapay zeka şarkılarını reddetmek kaba gelenekçilik manasına girmez.
Basit bir anti modernlikten de söz etmiyoruz.
Mesele insan cinsinin varoluş gerekçelerini oluşturan hususiyetlerinin de imhası manasına geliyor.
Yapay zeka içten fethediyor.
Son yıllarda zuhur eden şarkı tipleri bile… mesela havlamalı gürültüler dahi yapay zekanın ortaya koyduğundan daha ehven…
Çünkü onlarda bile insan var, rezil, çürümüş, pörsümüş bile olsa bir kendilik durumu, organik seviyesizliğin ne olursa olsun his ve zihinle örtüşmesi var.
Yapay zeka bir şarkıyı mükemmel icra edebilir, musikide, sözlerde, sazlarda hiçbir aksama, arıza çıkarmadan, baştan sona tüm seslere tam basabilir.
Fakat biz türkücüler arasında bile ayrım yaparız; sözlere, tınıya, besteye en iyi, en düzgün, en doğru yorumu kattığı için değil en iyi hissi verdiğini düşündüğümüz için kendi şarkıcımızı, kendi türkücümüzü belirleriz.
Pencereden kar geliyor / Gurbet bana zor geliyor
Sevdiğimi eller almış/O da bana ar geliyor
Türküsünü dinlerken solistin “aman annem” deyişindeki çaresizliği ve sığınmayı herkeste bulamazken bunu yapay zekanın dillendirmesine mi içleneceğiz… mümkün değil.
Yollar seni gide gide usandım
…
Ben de seni bir vefalı yâr sandım
türküsünü o yollardan geçmeyen, vefasızlık görmemiş birinden dinlerken aynı hissi alamadığımız halde bunları tecrübe eden biri söylerken yaşadığımız özdeşleşmenin varoluşsal karşılığını yapay zekadan elde etmemiz imkansız.
Ben o yâre dağlar kadar güvendim / Güvendiğim dağlar elime geldi
Türküsündeki güven-hayal kırıklığı, arayış ve alttan akan umudu her türkücü tam anlamıyla veremezken yapay zekanın buna yaklaşabilme ihtimali yok.
Yaşamadan yazılmayan karşılık bulmaz.
Yapay zeka yaşamadığı için şarkı, türkü, şiir hatta roman yazamaz… hikaye yazabilir muhtemelen!
Yapay zeka, robotik, dijital tekno-kültürün geldiği aşama değil insanlar tarafından kullanılma biçimi ürküntü veriyor.
Herkes istediği sanatçı ve şarkıcıyı “cover”layabilecek… herkes dilediği solistlere düet yaptırabilecek. Bu bir yere kadar tolere edilebilir.
Fakat yapay zekaya türkü söyletmek, her yönüyle şarkı-türkü yaptırtmak insan soyunun kendine karşı umudunu yitirdiğinin göstergesi.
Herkesin kendi duygu durumuna göre birkaç dakika içinde komutlarla şarkı kotarması, kaygı veriyor.
Kaygı veriyor çünkü insani olanı açıkça tehdit ediyor.
Kaygı veriyor çünkü modern dünya karşısında tek silahımız olan duygular da elimizden alınıyor.
Kaygı veriyor zira varoluşumuzu açıkça makine olmayan bir makinenin belirlemesi ihtimali ürpertici.
Otantik olana karşı beslediğimiz hayret, yapay zekanın hislere saldırısına gelince endişeli korkuya bırakıyor.
Makineye, kodlara, yazılımlara hislenmek insani düşüklüğün zirvesi, yapay zekaya türkü yaktırmak ise otantik dünyanın hatimesidir.


