“PKK Adıyla Anılan Çalışmalar Sona Erdi”kten Sonraki Türkiye’nin Akıbeti, Siyasal Alanın Geleceği

“PKK adıyla anılan çalışmalar sona erdi”kten sonra hangi kisve altında devam edeceklerini muhtemelen yakında belli ederler.

Türkiye’nin geleceğinde belki PKK olmayacak ama güçlü bir Kürt milliyetçiliği dalgası bulunacak. Dahası artık devlet, siyaset Kürtçülüğü örgütle, şiddetle, kanla ilişkilendirerek tasfiye edemeyecek, yok sayamayacak, kendi varlığını ve politikalarını dayatamayacak! Kürtçülüğün karşısındaki odakların elinden şiddet ve örgüt kartı alındı.

Bu aynı zamanda Türkiye’nin sınır ötesi operasyonları için gerekçe gösterdiği meşruiyet gerekçelerinin de kısıtlandığı manasına geliyor. Türkiye’nin Irak ve Suriye’deki varlığının dayandırıldığı şiddet, terör bataklığını kurutma manevraları da örgütün kendini tasfiye ettiği “beyanı” ile açığa düşmüş oldu. Elbette Türkiye’de kimse, ne adına devlet denilen organizasyon ne siyaset ve ne sokaktaki insan örgütün bu kadar “kolay” tasfiye edilemeyeceğinin farkında…

Herkes “PKK adıyla anılan çalışmalar sona erince” hangi bölgesel politikaların kendini göstereceğine, Türkiye’nin hangi denklemlerin içine itileceğine, Türk siyasal alanının hangi cenderelere sıkıştırılacağına, bu kadar milliyetçi yoğun siyaset arasında “millet bağı”nın nasıl kurulup sürdürüleceğine odaklanıyor.

Herkes mi… Bir avuç feraset sahibi büyük kalabalık, kurucu ve geleceği inşa edici ruh, diyelim!

 

Yeni Ortadoğu, Dört Yapraklı Yonca ve Rojava

Suriye’de Esed’in, Saddam’dan daha hızlı gönderilmesinin belirgin sonuçlarını daha tecrübe etmedik.

ABD, İsrail ve kısmen Türkiye merkezli bir Ortadoğu kurar, dünya sistemi çok kutuplu dünyaya geçer, bölgeyi “huzurlu” kılmaya çalışırken eski aktörleri de tasfiye ediyor. Geçmişin iri kıyım kullanışlı elemanlarının adayı terk etmesi aynı zamanda yeni siyasi yapıların, eko-politik doktrinin ve mümkün olduğunca sınırların da değişmesi, yenilenmesini beraberinde getiriyor.

Suriye’deki YPG eksenli milliyetçiliğin Suriye idaresine girmesi “üniter yapı”yı desteklerken bir başka açıdan Rojava’nın hükmi şahsiyetini de belirginleştirmiştir. Bir gerçeklik bir hakikati örttüğü kadar onu açığa da çıkarır. Unsurların Suriye yönetimi içine alınması Rojava ihtimalini şeklen siliyor görünse de hakikatte güçlenmesini destekliyor.

Irak Kürt bölgesinin özerkliğine Rojava’nın katılmayacağının garantisi yok.

Türkiye Trump gelene dek Rojava’yı imha etseydi örgütün kendini lağvetmesini herkes gönül rahatlığı içinde sevinçle karşılardı.

Rojava üzerinden Avrupa gölgesi çok da görünmüyor; AB’nin içine düştüğü beka korkusu örgütün feshinin bir nedeni aynı zamanda. Fakat bu ABD’nin tüm Ortadoğu’yu kendi başına dizayna yöneldiği gerçeğinin de bir sonucu. Örgütün buharlaşmasıyla ABD ve egemen güçlerin Rojava kartını, kozunu şantaj olarak daha güçlü kullanacağını düşünmek gerek. Rojava hukuki statüye girerse Irak’taki emsalleri gibi, operasyon yapma ihtimali de düşer.

Rojava’nın gün geçtikçe Suriye idaresinden özgürleşmesi “dört yapraklı yonca”nın iki yaprağının dokunulmazlık aldığının da göstergesi olur. İşte o zaman geçmiş olsun…

Bundan daha kötüsü, İran’a ABD-İsrail ortak yapımı bir operasyon… Açıkçası ne ABD ne İsrail İran’ın silahlarıyla, tehditleriyle ilgilenmiyor; muhtemel ve uzakta görünmeyen bir İran operasyonu yoncanın üçüncü yaprağını da sulayacak, can verecektir.

Gelişmelere bakılırsa da zaten İran’a sadece bu amaçla girmeyi düşünenlerle beraber Acemlerin de Türkiye’yi kırıp geçirecek bu Kürt bölgesinden feragat edecekleri anlaşılıyor. Acemler için Türkiye’ye zarar verecek her hadise, durum kayıp değil kazançtır!

Tarihin hızlı ilerlediği çağlarda yaşıyoruz. Dört yapraklı yoncanın dördüncüsüne sıranın gelmesini çok da geciktirmeyeceklerdir.

 

Özgürleşen Kürt Milliyetçiliği

Kürt milliyetçiliği üstündeki PKK tabelası kamburu ortadan kalktı.

Artık Kürtçülük şiddetle anılıp tasfiye edilemeyecek derecede ovaya indi, şehirleşti, metropolleşti.

Kürt nüfusun “bölge”den “Batı”ya kaymasıyla etnik siyasetin nihayete ereceğini zanneden “güdümlü safiyet” kendini oyun kurucu zannediyor. Fakat kabul etmek gerekir ki Türkiye’nin, milletin bu adımlara, bu politikalara verecek cevabı ve karşılığı da yok.

Siyasi çatışmalar, kutuplaşmalar “terör sözkonusu olduğunda”, dış tehditlerle ertelenip toplum kucaklaşabiliyordu.

Tabelası kaldırılan örgüt ve “terörsüz Türkiye ile” şiddet tekeli yanında şiddet gerekçesi de birilerinin elinden alındı. Haliyle “terörün siyasileştiği” ortamda milletin dayanakları da, mukavemet araçları da kalktı. Şiddetten, terörden beslenen asalaklar güruhu işsiz kaldı… Şiddetin, terörün etnik kimlikler ve siyasi çatışmalarla sürmesi halindeyse millet bağını teşekkül ettirecek öncülere, güzidelere, sağlam enstrümanlara ihtiyaç duyacağımız açık.

Kürt milliyetçiliği örgüt olmadan da yoluna eskisinden daha meşru ve güçlü devam edebilir. Şiddet, terör, kimi Kürtçülerin iddiasına göre hareketi zaafa uğratıyordu, sadece siyasi boyuta, sivil toplumdan matbuata kültürel evreye geçen etnik milliyetçilik “yaftalama”lardan kendini arındırabilecek! Bu, aslına bakılırsa örgütün kuruluşunda sesleri kesilen kesimlerin semirmesine de neden olabilir.

Örgütün kendini feshi, “ulus inşası”nın farklı bir evreye geçtiğini de belirginleştirmiyor değil. Özellikle birinci Çözüm Süreci ve akabinde yaşananlar, toplumun sekülerleşmesi bir seküler etnik kimliğin şekillenişini de tetikledi hatta tamamladı. Rojava’nın akıbeti, İran operasyonu bu seküler etnik kimliğin “ulus”a dönüp dönmeyeceğinin de göstergesidir. Son gelişmeler ulus inşasının erken uyarı sistemidir.

Örgütün kendini feshiyle beraber Cumhur İttifakı’nın genişlemesinin de önü açıldı. Terörle arasına mesafe koyamayan Kürtçü siyasetin angajmanları, yükleri böylece alındı. Dem’in Cumhur’a katılmasını engelleyen “terör bariyeri” kalkınca özellikle yeni sistemin rehabilitesi sağlanıp iktidar denklemi değiştikçe aynı kalabilir.

 

Türk Siyasal alanı: Etnik Milliyetçilik-lerin Savaş Alanı mı?

Türkiye üstüne hesap yapanların elindeki en güçlü koz etnik kimlikler, milliyetçilikler, din ve kültür çatışmaları. Kimi zaman etnik milliyetçilikler dinle kimi zaman sekülerlikle harmanlanırken hayat tarzı ve kültür çatışmaları da milliyetçiliğin farklı etnik yansımalarıyla destekleniyor.

Türkiye’de sadece İmparatorluk İslamcılık’ı, Türkiye’nin Nomosu ve Ruhu İslam, bütün kesimlere seslenebilen bir siyaset yapabiliyordu. Tanzimat ile doğan İslam-laiklik karşıtlığında tarafını laiklikten yana belirleyenler bile İslamcılığın onay verebileceği tezler barındırıyordu.

Türkiye’nin geleceğini kurtarması İslam-laiklik karşıtlığında laikliğin elemine edilip, İslam’ın tek geçerli meşruiyet sahası olmasına bağlı.

Ama bu hakikat milliyetçilik-ler ile bastırılıyor.

Kürtçülük, üstündeki örgüt baskısını kaldırdıktan sonra ciddi bir özne olarak siyasal alanda yerini alacak.

Bunun karşısında mihver parti MHP yanında yeni tip örgütlenmeler de siyasi hayatı domine edecek. Kendisi içeride fikirleri dışarıda bir Özdağcı milliyetçilik, İslamsız Türklük, Tengricilik, kimi gençleri etkisine almayı sürdürecek. Göstermelik İslami yaklaşımlarla parlamaya çalışan partiler yanında bütünüyle laik bir ulusalcılık CHP ve İyi Parti uhdesinde güçleniyor.

Etnik siyasete teslim bir siyasal alanda İslamcı siyaset bu milliyetçiliklere payanda olmaya rıza gösterebilecek mi?

Milliyetçilikler merkez sağ-sol ve İslamcı siyasete payanda olma tartışmalarından merkezi inşa etmeye geçti.

Neredeyse Türk siyasal alanının dörtte üçü milliyetçiliklerin yansımasından ibaret. Bu atmosferde Türkiye’nin Nomosu İslam-cılık “merkezden çevreye” itilirken Türkiye’de, millet bağı da zayıflıyor.

Millet bağını bir şekilde tesis eden merkez sağ-muhafazakâr-İslamcı siyasetin “yüzde 51”denkleminden çıkması imkansız. Türkiye’nin de bu derece laik-seküler milliyetçiliklerin savaş alanında varolması mümkün değil.

Türkiye’nin geleceği, İmparatorluk ve İslam eksenli Türkiye merkezli düşünmekten, pragmatizmi ve günü kurtarma politikalarını terk etmekten, müşterekleri azaltıp ufkumuzu kapatan etnik siyasetleri-milliyetçilikleri geriletmekten, milli mutabakatımızı İslam üzerine kurmaktan geçiyor.