Önsöz
Türkiye Merkezli Düşünmek
Hilafet
İmparatorluk
Kaynakça
•
ÖNSÖZ
Türkiye Merkezlilik küfre, İslam, Hilafet, İmparatorluk, gaza ile karşı çıkarak Ümmeti küresel bir siyasi özne kılmayı, kapitalist Batı medeniyetinin karşısında Müslümanların hegemonyasını tesis etmeyi, İslam ülkelerini birleştirip İslam dünyası haline getirmeyi amaçlamak bunu da ancak Türklerin ve Türkiye’nin öne düşerek gerçekleştirebileceğini savunmaktır.
Türkiye merkezlilik ne ütopik bir gelecek tasarımı ne neo-neo Osmanlıcılık, ne bir fantezidir. Aksine Türkiye merkezlilik somutun, gerçeğin, idealin, tarihin zorunlu sonucudur. Ulus devletler çağında Türkiye İslam İmparatorluğu’nu hala devlet mekanizmasında sürdürürken Hilafet’i de hem fiilen hem kanunen Meclis ve Hükümet uhdesinde yürütüyor.
İslam ülkelerinin egemen dünya sistemi karşısında pasifize edildiği, Batı medeniyetine karşı çıkabilecek irade ve gücü taşımadıkları, Türkiye’nin ise Tanzimat’tan bu yana denetim ve baskılara rağmen “fırsat bulduğu” her an İmparatorluk ve Hilafet misyonlarını yerine getirdiği düşünülürse İslam aleminin geleceğinin Türkiye merkezli bakışa bağlılığı daha net anlaşılabilir.
Keşke İslam alemi “kendiliğinden” bir araya gelebilse, müşterek bir sınırsız devlet, tek Halife, tek ordu, tek ekonomi teşekkül ettirebilse, mütehakkim Batı medeniyetine galebe çalabilse… Fakat cari Müslüman dünya bunu hayal bile edemeyecek zayıflıkta.
Mümkün tek yol “öncü güç”ten geçiyor. Türkiye’nin kurumsal Hilafeti inşa edip, İslam İmparatorluğu’nu canlandırıp İslam aleminin “önüne düşerek” İslam’ı ve Müslümanları yeniden büyük, güçlü yapmaktan başka yol, yöntem bulunmuyor.
İslam aleminde Batıyı geriletme, küfürle çatışıp yenme, cihanşümul bakış, dünyaya nizam verme, tüm Müslümanlara önyargısız yaklaşarak bir araya getirme, elinden gelen tüm maddi ve manevi imkanları Ümmet için seferber etme, ekonomiden hukuk ve kültüre düzen fikri, her tür ırkî asabiye, heterodoksi ve mezhepçiliğe mesafeli durma, asimilasyondan kaçınma, sağlam devlet mekanizması, askeri ve siyasi üstünlük, komplekssiz biçimde farklılıkları yaşatma deneyimi ve potansiyel yeteneği, Müslümanlığın verdiği üstünlüğü gösterebilme, orkestra şefliği, Ümmete hatta tüm gayrı Müslim dünyaya hitap edebilme, işlevsel-tatbiki-pratik iş yapabilme, asrî olanı elde etmeye açıklık, kalkınmacılık, niçin yegane öncü gücün Türkiye olduğunu ispatlıyor.
Tarih yeni teknolojilere, yeni üretim ve tüketim biçimlerine endeksli yeni bir oluşumun eşiğinde.
Kapitalizm krize girdikçe, Batı medeniyeti çelişkilerini artırdıkça güçleniyor.
Maalesef biz Müslümanlar cari kapitalist dünya sistemini alt edebilecek iradeden, kuvvetten en önemlisi zihniyetten hayli uzağız. Batılı yeni sol aydınların dediği gibi kapitalist Batı medeniyetine bilkuvve tek alternatif İslam olmasına rağmen biz bu imkânı değerlendiremiyoruz. İslam alemi içinde bir tek Türkiye, Batı dışı bir dünya için onlarla çatışma fikrini toplumuyla beraber devlet mekanizmasında da gösterebiliyor. Bu imkânı, bu şuuru daha da kuvvetlendirmek Müslümanların boyunlarının borcu.
Hilafet ve İmparatorluk bitmiş tükenmiş, tarihi bir olgu değil aksine şimdi her zamankinden daha kritik bir alternatif. Müslümanlar Türkiye merkezli çıkışı Hilafet ve İmparatorluğu canlandırarak gerçekleştirebilirler.
Türkiye bünyesindeki etnik-dini-mezhebi-kültürel çokluklar ve çoğulluklarla, devletin fonksiyonuyla hala İmparatorluğu ulus devlet formunda götürmeye çalışıyor. Hilafet zaten hükümete içkin, ilgili kanun sadece Halifeyi ilga ediyor. Dünyadaki Müslümanların tüm varlıklarıyla Türkiye’yi destekleyip, harekete geçirip öne düşürmesinin bizim de varoluşsal misyonumuzu tereddüt etmeden yerine getirmemizin vakti geldi.
Türkiye Merkezli Düşünmek’in bu uğurda ilk hareketi vermesini umut ediyorum.
Keçiören | 09.04.2025



