Aydının Ölümü

Aydın öldü çünkü Batı medeniyeti, Avrupa dondu, üretemiyor, yeni bir modele geçemiyor, klasik tezlerini bile yenileyemiyor. Doğal olarak Batı medeniyetinde ortaya çıkan yeni modeli, doktrini, söylemi Türkiye’ye taşıyacak aydın da bulunmuyor! 

Aydın bu topraklarda özellikle Batılılaşmanın en radikal uygulanmaya başladığı Tanzimat ile ortaya çıktı. Klasik Osmanlı ilmiyesinden yetişenlerin Avrupa’da eğitimlerine devam etmeleri, Batı düşüncesi ekseninde faaliyette bulunmalarından sonra İmparatorluğa buradaki fikirleri taşımalarıyla yalnız ithal ideolojiler, Avrupa düşüncesinin aktarılması değil aynı zamanda yeni bir sınıf da doğdu. 

Aydın kavramı temel anlamıyla Aydınlanmacı Avrupa modernizmi ve kapitalizmi ile kendisi aydınlanmış, toplumu ve kamuyu aydınlatanlara münhasır doğdu. Bu bir yönden yalnız Batı düşüncesini ülkeye “taşıma”yı içerdiğinden farklı mecralarda acente, hain, ajan, jakoben gibi nitelemeleri doğururken özellikle siyasi iktidara göre prestij ve yüksek mevki anlamına da geldi. 

Aydın kimi zaman topluma tepeden bakan, toplumu “adam etmeye” çalışan Kemalizm gibi tepeden inmeci, halktan kopuk, zorba görülürken buna yatkın şekilde “ilerici” kesimleri örgütleyerek darbe ile Batıcı modernleşmeyi zoraki tamamlama girişiminin öncüleri halinde de şekillendi. Proleterin olmadığı bir Türkiye’de aydın Doğan Avcıoğlu ve Yön hareketi örneğinde olduğu gibi asker, memur sınıfları organizeye kalkışan önder niteliğindedir. Oğuz Atay günlüklerinde Türk aydınının ülkeye yabancılaştığını, halkı sevmediği için kendini bu topraklarda misafir hissettiğini belirtir. Genel Kemalist-modernleştirmeci bakış halkı sürü kendini çoban görür. Aydın bu açıdan her durumda iktidar denkleminin içinde, bir ideolojiyi, programı uygulayan aktivist görünümündedir. Elbette bu hususiyetler de ister istemez halk ile aranın açılmasını, belirgin bir elitizmi doğurur. 

Aydın kendini elit görür. Cari medeniyetin yani Avrupa kültürünün fevkinde olduğundan, onu uyguladığından seçkindir. Avrupa merkezci düşüncenin seçkini… zira bu toprakların genel İslami kültürünü bilen ve yaşayanlar da kendini “seçkin” görür çünkü. Bir taraf modernleşmenin taşıyıcılığını yaptığı öte taraf bu toprakların kültürünü, ruhunu ve Nomosu’nu savunduğu için aydın ve elittir.

 

Ulemanın Gidişi Aydının Doğuşu

Dünya sistemini elinde tutan Batı medeniyetinin değerlerini Müslüman millete yedirmeye çalışanlar askeri-bürokrasiyi-eğitimi ve aydınları sürekli kontrol altında tuttular. Tepeden modernleşme bilhassa Kerim Devlet pratiğindeki İmparatorluk ve Cumhuriyet Türkiyesi için en geçerli metoddu. Kemalizm bunu her anlamda ve alanda uygulamaya geçirdi. Alaturka musikinin yayın organlarında icrasının yasaklanmasından klasik İmparatorluk eğitiminin, yazının ortadan kaldırılmasına, matbuatın düzenlenmesine dek geniş çaplı bir program aydınların eli ve aracılığıyla da sağlandı. 

Aydınlar bu anlamda iki fonksiyon icra ettiler. İlki Batıcı kamunun ürettiği fikirlerin, yasaların, kültürün topluma kabul ettirilmesi… ikincisi, Batı medeniyetinde beliren akımların, ideolojilerin, kültürün ülkeye nakledilmesi ve toplumun bunlara sorunsuz entegrasyonu. Bu iki temel hususiyeti aydınlar bîhakkın yerine getirdi.

Tanzimat sonrasında aydınların ortaya çıkıp ulemayı geride bırakmasının esas nedenlerinden biri modern üretim biçimlerinin İmparatorluğa girip buna özgü siyaset ve bürokrasinin şekillenmesidir. II. Mahmut Yeniçeriliği de ortadan kaldırdıktan sonra İmparatorluğu asra uygun hale getirmek için yeni’yi alırken aynı zamanda devlet mekanizmasını modern kapitalist merkeziyetçiliğe özgü şekillendirmeye başladı. Bu da haliyle zaten her şeyi devlete bağlı bu topraklarda yeni güç odaklarının ortaya çıkmasına sebep teşkil etti. İlmiye, seyfiye, kalemiye ve Padişah etrafındaki yöneticilerden oluşan kamuda bu sefer katı merkeziyetçi bürokrasiyle ilmiye, seyfiye de bürokrasi gibi “devleti elinde tutan yönetici elit”lerin inisiyatifine bağlandı. 

İlmiyenin yönetici Batılı elit yanında bürokrasiye bağlanması, merkezi idarenin kontrolüne girmesi ilmin, ilmi geleneğin, usulün bozulmasını getirdi. Buna ek, yeni matbu imkanlar, gazete ve dergilerin yayımlanmasıyla beraber burada yazan ulemadan isimler bile belli bir zaman sonra aydın sınıfa eklemlendi. Ulema-aydın arası yeni bir kesim böylece şekillendi.  Zamanla, hassaten Cumhuriyet sonrası ulema tamamen yok olup yerini aydına bıraktı. 

19 ve 20. yüzyıl tam manasıyla bir aydınlar çağıdır. 

Aydın bu dönemde yargı gücüne de etki etti, kamusalı da belirleyip yönlendirdi… yasa yapan aydın, kamusal aydın, organik aydın kavramları esasında birbirini tamamlayacak şekilde gelişti. Hangi kavramla birlikte anılırsa anılsın aydının esas vasfı bilindiğinin aksine eleştirel düşüncenin karşısında yer almaktır. Aydın modern kapitalist Batı medeniyetini sorgusuz, yekten kabullenir, mutlak görür; modern düşüncenin ürettiği statükonun yerilmesine, hırpalanmasına tahammül edemez. Aydın için eleştireldir diyenler, onun yalnız Batı modernizminin karşısında bulunan gelenekleri, inançları, kökleri eleştirmesini kastederler. Aydın zaten kendi milletinin ve tarihinin klasiklerine, kaynaklarına, referans ve değer sistemine muhalif, eleştirel, karşıttır. Batıcı statüko ve siyasetin içinde alternatiflerin ve muhalefetin karşısındadır. Batı medeniyetini ülkeye monteye yeltenen siyasi, aydın elitler “devleti kurtarma” gerekçesini üreterek meşruiyet kazandı. İmparatorluk dağıldıktan sonraysa dünya sisteminin desteğiyle Batıcı elit yeni devlet üzerinden kurucu kimliği işleterek modernleştirme projesini sürdürdü.


Aydınlar İdeolojileri, Değerleri ve Tezleri

Türkiye’nin-devletin nasıl kurtulacağı, nasıl gelişeceği, kalkınmanın nasıl sağlanacağı, geri kalmışlıktan kurtuluşun yolları, gelişme dinamikleri, toplumun nasıl Batılılaşacağı-modernleşeceği bu süreçte aydınların tezleriyle savunuldu, topluma aktarıldı. 

Her aydın aslında bir tezin, paradigmanın, statükonun, ideolojinin “savunucusu”, şövalyesi, kahramanı, propagandacısı anlamına da gelir. Namık Kemal, Ali Suavi Tanzimat Paşalarının “ülkeye medeniyet getirme” iddiasına, projesine karşı klasik düzenin, Şeriat’ın gözetilmesini istiyordu. Avrupa kapitalizminin, yasalarının İmparatorlukta yayılmasından sonra Mehmet Akif, Babanzade Ahmet Naim, Hüseyin Kadri, Elmalılı, Said Halim Paşa gibi İslamcı aydınlar asrîliğin ölçüsünü, İslam merkezli İmparatorluk savunusunu yürütürken Rusya havzasından gelen Türkçüler, etnik milliyetçiliği meşrulaştırmaya çalışıyordu. Erken dönemde sosyalizm çok zayıf olsa da Ethem Nejat gibi Türkçülükten gelme isimler Alman Spartakist hareketinin taşıyıcılığını yaptı. Tabi İttihatçıların merkeziyetçi ulus devlet çabalarına karşın Prens Sabahattin, liberalizmi ve Adem-i Merkeziyetçi ekolü İmparatorluğa intikal ettirdi. Ahmet Cevdet Paşa’dan Said Halim Paşa’ya kadar ulema-devlet adamı modeli de ulus devlet çağına özgü devlet mekanizmasına ciddi katkılar sağladı. 

Cumhuriyet dönemi Kemalizmi organik aydın modelinin en bariz görüldüğü dönemdir. Dahası Kemalizm kendi aydınını icat edip şekillendirmiştir. 

Osmanlı’dan gelen ulema kuşağının çok az bir kesimine “aydın rolü”ne bürünmeleri konusunda diş geçirebilen Kemalistler Ruşen Eşref, Burhan Belge, Falih Rıfkı gibi gazetecileri inkılapların borazanlığı ve yerleştirilmesinde araç olarak kullanmıştır. Yahya Kemal benzerlerini devşirse bile istediği kıvamda kullanamamıştır. Bu dönem aydını kendine ait bir tezi, paradigması, ideolojisi olmayan amorf ve yetersiz isimlerden müteşekkildi. Türk Tarih Kongrelerinde, yeni üniversitelerde Fuat Köprülü, sonradan Niyazi Berkes gibi parlak genç akademisyenler, Zeki Velidi Togan gibi ilim adamları daha seküler ve laik anlayışta kalsalar da “aydınlaştırılamamıştır.” 

Tek Parti döneminin 1930’lu yıllarında Kadro dergisi etrafında yeni tür devletçilik geliştiren ekip ise tam manasıyla tezli aydın kategorisine yerleştirilebilir. Pertev Naili Boratav’dan Behice Boran’a, Mehmet Ali Aybar’a, 1960 sonrası palazlanan genç akademisyenlere kadar sosyalizmi farklı tonlarda savunan, sol Kemalizmi çoğaltan aydınlar da etkinlik göstermiştir. 

Tek Parti sonrası sosyalist, İslamcı, milliyetçi, muhafazakar tüm aydınlar “tezli”dir, Türkiye’nin kurtulması, büyüme ve güçlenmesi için bir model, fikir, program teklifinde bulunmuşlardır. 

Nurettin Topçu, Necip Fazıl gibi isimler “ilk kaynakların Türk yorumları”nı taşıyarak, Anadolucu perspektifte yazılar yazar, faaliyette bulunurken mesela Topçu Blondel tesirinde İsyan Ahlakı, Necip Fazıl Büyük Doğu İdeolojisi geliştirir. Malik bin Nebi’nin medeniyet söylemi Türkiye’de Sezai Karakoç üzerinden “diriliş” ile şekillenirken İsmet Özel ve kısmen Erol Güngör 1970’lerde kültür ağırlıklı tartışmalar yürütür. Stalinci, Maocu, yerli sosyalist, Kemalist devrimci, İslam devleti, İslami hükümet, Türkçülük yörüngesindeki aydınlar 1980 sonrası Şerif Mardin’in Türkiye’ye taşıdığı merkez-çevre modeli eksenine taşıdılar ideolojilerini. Özellikle neoliberal siyasallıkla merkezin kenarında kalan çevrelerin etnik, dini, mezhebi, kültürel tezleri 80’lerin ortasından itibaren ciddi şekilde güçlendi. Post Kemalizm tartışmaları liberal bakışla İslamcı, milliyetçi ve elbette sosyalistleri belirgin bir müşterekliğe itti. Uzun 90’lar ve 2000’ler neoliberalizmle postmodernizmin Türkiye’ye bu ideolojiler etrafında uyarlanması girişimleriyle geçti. Mete Tunçay’ından Murat Belge’sine kadar aydın kimliğiyle akademi Eric Jan Zürcher gibi dış kaynakları da taşıyarak Cumhuriyetin Kemalist yorumunu etkisizleştirecek post Kemalizm argümanlarını tekrarladılar.

Gezi olayları sonrasında artık siyasal alan gibi aydın, okur yazarlar da belirlenen kampların taraftarlığı ya da heretizmini savunmaya yöneldi. Gezi-Hendek-15 Temmuz sonrasında fikir hayatı kuraklıktan çöküşe geçerken aydın da tümüyle etkisizleşip komaya girdi. Sol liberaller ile bunların güdümüne giren Sol Türkçüler iktidar karşısında çareyi post Kemalizmi terk edip, Kemalizmden özür dileyip yeniden bağlılıklarını bildirerek post post Kemalizme geçiş yapmakta buldular. 

İslamcılar Kemalist modernleşmeye karşı 18. yüzyılda başlayan İslami olan ile toplumu ve kamuyu şekillendirme fikriyatını askıya alarak 1960’larda olgunlaşan milli-yerliliği yeniden üretti; daha vicdanlıları sürecin Kemalizme entegrasyonunun önüne geçmeye çalışıyor. 

Milliyetçilerin bir kısmı sol liberallerin güdümünde Sol Türkçülük yaparken bir kısmı Kadro Kemalizminin Batı karşıtlığının evrildiği ulusalcılığa bir kısmı milli-yerliliğe eklemlendi. Neoliberal siyasallığı sürdürerek Türkiye merkezli bakışa karşıtlıkta ortaklaşan çok az  sayıda İslamcı, ulusalcı, Kürt milliyetçisi 1980’leri tekrarlamayı sürdürüyor.


Aydından İçerik Üreticisine…

Avrupa, ABD ve Batı medeniyeti büyük bir krizde. Kriz yalnız Çin, Hindistan, Rusya gibi Asya ülkelerinin iktisadi ve siyasi hakimiyet alanını genişletip dünya sistemini buhrana sevk etmesiyle, Trans-Atlantik’in kendi çelişkileriyle sınırlı değil. 

Batı medeniyeti anlam üretemiyor, değer üretemiyor, insanları tatmin edecek düzen tesis edemiyor, Webb Teleskopundan dijital kültürün verimlerine kadar çok büyük yeni kozmolojik çıkarım imkanlarının hiçbirini değerlendirip yeni bir felsefe, metafizik, anlam-değer paradigması da kuramıyor. 

Batı dışı dünyanın, hassaten potansiyeli en yüksek İslam havzasının zaten yeni bir felsefe, metafizik, hikmet evreni geliştirme, kapitalist dünya sistemine alternatif iktisadi-siyasi doktrin üretme fikri hiç yok. Batı, lider de, kadro da, iflas eden liberal demokrasiye alternatif de, salgınla çöken bilim anlayışını tahkim edecek bir reform da getiremiyor artık. Çevre, elektrikli cihaz, vegan, eşcinsellik, yeni teknolojiler dışında dünyayı manalandıracak bir sistem, iktisadi dağılım modeli, adalet düzeni, varoluş biçimi, iddia, felsefe gelişmediği için onları bu topraklara taşıyacak bir aydın kuşağı da kalmadı. 

Aydın öldü çünkü Batı medeniyeti dondu… aydın öldü çünkü kapitalizm, modernizm anlam ve değeri unuttu… aydın öldü zira muhalif veya muvafık kılacak hiçbir gelişme Batıda yaşanmıyor, tez üretilmiyor. 

Mütefekkir uzun zamandır çekilmişti zihin dünyamızdan. Aydını gerektirecek kaygılar, gerekçeler bittiği için o da maziye karıştı. 

Enteresandır trollük bile cazibesini yitirdi. Artık “içerik üreticileri” kanaat önderi diye taltif ediliyor. Merkezler aynı kalırken onları halka ve piyasaya sunan aparatların yalnız isimleri değişiyor… dün aydın deniyordu, bugün içerik üreticisi.