Avrupa Merkezci tezlerin çöküşü, korona salgınıyla gerçekleşmişti, liberal demokrasinin hakimiyeti son yıllardaki gelişmelerle yerle yeksan oldu. Rusya’nın Ukrayna’ya girmesiyle beraber Batı medeniyetinin ideolojik, Avrupa’nın ontolojik krizi derinleşti. Enteresan olan Batı medeniyeti kültürel ve iktisadi bakımdan hala dünyayı “anlamlandırma”ya devam ederken, monolitik bir cazibe oluşturmayı sürdürebiliyor. 

Küresel medeniyetin neoliberal ekonomisi, burjuvaları, küresel şirketleri ve küresel kültürü etkinliğini sürdürürken siyasi, felsefi, toplumsal açıdan Batı medeniyeti resmen çöküşü yaşıyor. Çünkü siyasi model ve değerler açısından Batı medeniyetinin bugüne kadar getirdiği ilkelerin tamamı geçersiz, dahası manasız kalıyor. 

Batı siyasi, felsefi ve toplum örgütlenmesi anlamında dünyaya söz söyleyemiyor, model geliştiremiyor, hiyerarşileri kuramıyor. Bundan daha mühimi başta Avrupa olarak Batı kendisi siyasi bir çıkmazın içinde…

 

Çöküş ve Çıkmazın Nedenleri

Batı medeniyetinin ideolojik çıkmazının nedenlerinden biri artık küresel standart getirememesi… 

Ekonomik üstünlüğü Çin’e, askeri harekat üstünlüğü Rusya’ya, siyasi dili Putin-Trump karizmasına kaptıran Yalta Düzeni Avrupası artık kavramlarla dış müdahaleleri gerçekleştiremiyor. Batının kavramlarının cazibesi, büyüsü bitti. 

Bir diğer tükeniş ise ülkelerdeki mazlumların, muhaliflerin, iktidara gelmek isteyenlerin Batı müdahalesini, desteğini beklemeleri de büyük oranda sona erdi. Bırakın ülkelerindeki baskılardan, yoksulluktan kurtulmayı Suriye, Afganistan, Libya, Ukrayna, Körfez ülkeleri gibi pek çok örnekte olduğu gibi sorunun kaynağının doğrudan Batı olduğu anlaşıldı. Aynı şekilde iktidara gelmek için Avrupa ve ABD’nin desteğini aramak da, bu merkezin zayıflamasının yanı sıra Gürcistan, Ukrayna örneklerindeki gibi kolayca yalnız bırakılmaları yüzünden nihayetlendi.


Liberal Demokrasinin Çaresizliği

Batı medeniyetinin krizi aynı zamanda Yalta ve Bretton-Woods düzeninin sarsıldığının da işareti:

1- Batı medeniyetinin ideolojik krizinin merkezini demokrasi oluşturuyor. Bir siyasi tercih modeli olarak demokrasi hala geçerli ve meşru bir yöntem görünse de liberalizmle birleşen yapısıyla 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki ideolojik egemenliğini kaybetti. 

1997, 2008 ve salgının getirdiği ekonomik kriz, salgın dönemindeki tedbirlerin biyopolitikaya, kapanmaya, küresel OHAL’e, sınırları mutlaklaştırmasına bağlı olarak küresel akıntıları yok etmesi, devlet mensubiyetleri, sınırların kalın çizgilerle korunması, hayati durumlarda güvenliğe sarılmak Batının siyasi krizinin, Avrupa merkezci siyasetin bittiğini gösteriyor. Buna elbette özellikle 2000’lerin ortasından itibaren Avrupa’da entegrasyonun bitirilip göçmen, yabancı, İslam ve Müslüman karşıtlığının artırılmasını da eklemek gerekir. 

Saf ve özcülüğün ulusalcılıkla ve popülizmle birleşmesi radikal demokrasilerin yerini güçlü devlet ve güçlü lider arayışına bıraktı. Burada hakikaten Avrupa entelektüeline ayrı bir yer açmak gerekir. Agamben’den Ranciere’e kadar hala “devlete karşı toplum” hatta tikellerin kolektivizmi ideolojisini her tür heterodoksiyi siyasala taşıma çabasında olanların tükenişe çare olamadıklarını görmek gerekir. Bunu popülizm, tiranlık, otoriterlik olarak sunmalarına karşın toplumların ve bireylerin “öteki” ile ekmeğini bölüşmeme, hayatta kalmak için herşeyi yapma itkisi 2000 öncesinin tüm özgürlük modellemelerinin çökmesine neden oldu. 

Batı medeniyetinin yükseltilen Doğu karşısında defansa çekilmesi, yerine göre Çin ile ittifaklar araması değerlerin bitimini getirdi. Siyasi, askeri ve ekonomik üstünlük kavramların dolaşımı ve yerleşmesini sağladığından parçalanan, zaafa düşen Batı ve Avrupa toplumlara yalnız güvenlik, sağlık ve huzurdan başka reel teklifte bulunamıyor. 

Diyemiyor ki adil bölüşüm sağlayacağız… yahut iktisadi refahı artıracağız, küresel burjuvanın enkazını size kaldırtmayacağız vaadini veremiyor. 2008 yılında çok uluslu şirketlerin zararları orta-alt gruba fatura edildikten sonra güçlü devlet isteği arttı…

İki sebepten, devletlerin güçlenmesi, sınırların sağlamlaştırılması özcü vatandaşlık kurgusuna gidilmesini gerektirdi. 

İlkin küresel şirketlerin kayıplarının halklardan çıkarılması karşısında rahatsızlıkları, refah devletine öykünen ekonomik reformların hayata geçirilmesini bastırma mecburiyeti….

İkinci manada yalnız devlet varlığının ve küresel burjuvanın değil toplumların da göçmenlerden, virüsten, her tür yabancıdan korunmak için güçlü devleti, sınırların kapanmasını istediklerinden.

Her ne kadar popülizm karşıtlığı gözlense de Avrupa ve Batı Alain Touraine’in dediği gibi “fetihçi karakteri”nin de ötesinde kendi heimat’ını koruma adına Yalta sonrası siyasi modelini terk ediyor.


Çokkültürlü Siyasallık Korkusu

2- Rusya ve Putin’in Kırım’ı ilhakı, Donbass bölgesinin özerkliğini tanıyarak Ukrayna’ya girmesi, Balkanlarda özellikle Bosna’da Sırp, Katalan ayrılıkçılığını desteklemesi neoliberal siyasallığın, çokkültürlü, çoğulcu, çok hukuklu, etnik farklılığa dayalı siyasallığın bütünüyle siyasal alandan çekileceğini de gösteriyor. 

Özgürlükler etrafındaki teorik hiyerarşi paradigmaları, özellikle liberal sol aydınların genel tezleri bu aşamada ciddi zarar gördüğü gibi tehlikeli hale dönüştü. Dolayısıyla başta Türkiye olmak üzere fay hatları diri bölgelere ihraç ettiği neoliberal siyasallığın temel tehditleriyle kendisi yüz yüze geldi. Rusya’nın Ukrayna’ya girmesi, Soğuk Savaş sonrasının, 11 Eylül rejiminin pek çok niteliğini de sona erdirmiş oldu. 

Kapitalist moderniteye kadar kimlikler din etrafında, sonraki dönemde çoğunlukla icat edilen etnik ve vatandaşlık bağı ile tanımlanıyordu. Artık ne dini, ne mezhebî ne etnik veya vatandaşlıkların devletler ve toplumlarla mensubiyeti kalmıyor. Avrupa’da, özellikle vatandaşlık alan onlarca yıl çalışanlara karşı dahi geliştirilen düşmanlık artık yeni aidiyetlerin önem kazandığını gösteriyor. Brexit, ulusalcılık, Trump, Putin gibi figürler, potansiyel düşmanlıklarla ve hassaten salgındaki tedarik zincirlerinin kırılması, açlık, hastalıklardan ölüm gibi doğal hukukun hayatta kalma önceliğiyle birleşince yeni sentezlerden oluşan mensubiyetleri şekillendirecek.

Sınırların kutsallığına, bölünmez bütünlük ve etnik aynılıklar da girerek aidiyetleri, kimlik politikalarını ve daha önemlisi Batı siyasasını belirleyecek.

Yeni ulus devletler, AB, BM, NATO gibi çatı kuruluşların etkisizleşmesiyle yeni siyasal alanlar teşekkül ettirecek. Dijital tekno-kültür bir diji-vatandaşlık ikame ederken devletler çiplerden uygulamalara kadar her tür biyopolitika ile bir yeni hegemonyayı da şekillendirecek. İstisnayı hemen her şartta talep eden ve uygulayan toplum-devlet modeli Avrupa’nın güvenliği için elzem hale gelecek. 

Soğuk Savaş ve 11 Eylül Statükosunda uzun yıllar Avrupa değerlerine bağlılık sloganları etkindi. Fakat o değerler artık ne Batıyı ne mazlum halkları, gelişmekte olan ülkeleri heyecanlandırıyor ne de Batı dışı güçlü devletleri korkutuyor. 

Sosyalistlerin emek rejimi, gelir dağılımı, neoliberalizmin yıkımından çok popülizmle uğraşması, popülizmi yeni faşizm olarak kodlaması, Batı merkezci siyasi ve ideolojik krizin unsurlarından biri.


Rövanş Başladı!

3- Soğuk Savaş ve 11 Eylül dönemlerinde başta ABD ve dünya sisteminin siyasi ve iktisadi tercihleri, olaylar ve kurulan statükolar 2008 ile birlikte aşama aşama yıkılmaya, değiştirilmeye başladı. Elbette rövanş hareketleri de görüldü. 

Soros’un rengarenk devrimleri, Rus hinterlandında karşı devrime dönüştürüldü. Sovyetler bünyesindeki devletler yeniden komünist dönem topraklarına katılmaya doğru yol aldı. ABD ve dünya sistemi Soğuk Savaş sonrası dağılan Sovyet unsurlarına “sahip çıkmadı.” 

Medeniyetler Çatışması İslam ve Müslümanlarla savaşa dönüşünce dünyadaki İslam ülkeleri zayıfladı. Arap Baharı ulus devletleri dağıtınca Irak, Libya, Suriye’de bölünmeler, iç çatışmalar, İran, Türkiye ve İsrail karşısında Batı ittifakı arayan Körfez ülkeleri Çin ve Rusya’nın boşlukları doldurmasına yardım etti. 

Siyasi istikrarsızlıkların Rusya ve Çin’i genişleteceğini önce anlayamayan sonrasında treni kaçıran Batı Bloku ideolojik krizi yüzünden içe kapanmayı seçtiğinden yeni dengeler kuramadı. 

Çin’in ucuz işgücü havucu ile çetrefilli bölgelerde Rusya’nın sopasını kısa vadede kârlı gören Batı ve dünya sistemi salgınla beraber bir anda ikinci plana düştüklerini fark etti. Avrupa nicedir Rusya’nın enerjiden askeri potansiyeline, Çin’in iktisadi gücüne karşı çıkmama hatta mümkünse oligopollerde birlikte yer alma çabası içinde.


Batı Medeniyetinin Anlam Krizi

4- Batı medeniyetinin ideolojik krizinin bir tarafında da anlam buhranı yatıyor. Avrupa, üst düzey gelişmişlik standartlarını aşamıyor, çünkü zaten zirvede. 

Maddi birikimin getirdiği rahatlık ve merkez olmanın idare-i maslahatçılığı dünyaya yeni anlam, ideolojik aygıt, iktisadi tekliflerle gitmekten çok statükoyu korumaya yönelttiği için ciddi bir varoluş, ontoloji çıkmazı da doğurdu. 

Aydınlanma, insanın ilerlemesi, barbarların medenileştirilmesi gibi misyonla, her türlü “açlığı doyurmaya, tatmin”e yöneldiği için öncelikle bir varoluş ayaklanmasıydı. Küresel kültür ile dünya merkezden üretilen değerleri benimsediğinden, yeryüzünün tamamı kapitalist ilişki biçimlerini elde etmek için çırpındığından yeni bir varlık, yeni bir insan ve varoluş geliştirmenin gereği de yok. Zaten Küresel Medeniyetin kültürü tekno-hüman ile varlık ve anlam örüntülerini geliştiriyor. 

Batının anlam krizi salgınla üst düzeye çıkıp yalnızca “kazanımları koruma”ya evrildiği için doğal hukuk mucibince yeni bir seleksiyona da kapı aralıyor. Bu da popülizme, güçlü devlet ve karizmatik lidere yönelten kaygılılığı besliyor. Şu aşamada kimse “Avrupa değerlerini koruma” derdinde değil. Değerlerin ikinci plana itildiği, varoluşun ve hayatiyetin öne çıktığı bir dönemde kolektivizm, çok seslilik, dayanışma yalnızca tanımlanmış sınırlar içinde ve yalnız kendini korumaya hizmet ettiği müddetçe değer kazanıyor.


Yeni Düzenin Unsurları

Kaygı ve huzursuzluk çağındayız. 2008 krizi ve salgın küresel burjuvanın, devletlerin, İmparatorluk bakiyesi ve heveslisi tarafların “yoklama”larına yol verdi.

Küresel burjuva, merkezi kıta Avrupası’ndan Doğu’ya kaydırma…

Ulus devletler, toplumları daha sıkı denetleyebilme ve neoliberal siyasal tezleri, radikal liberal demokrasiyi rafa kaldırma…

Çin ve Rusya yeniden büyük olma ve İmparatorluklarını tazeleme… yoklamaları yaptı. Şimdi hepsinin tuttuğu anlaşılınca salgının sönmesiyle yeni düzen için taraflar harekete geçti. Bu aşamada toplumlar ve bireyler otoriteye, hiyerarşiye tâbi olacaklarını adeta deklare etti, biraz daha yaşam şartları düzeldiği, ekonomik krizlerin yaraları tedavi edildiği müddetçe. 

Bir yoruma göre tarih yüz yıl öncesindeki gibi akıyor.

İmparatorluklar çağı bitmiş, 1. Paylaşım Savaşı kimseyi tatmin etmemiş, huzursuzluk ve kaygı yükselmiş… İspanya Gribi salgını küresel bir yıkım getirmiş, 1929 buhranı ile arayışlar, hayatta kalma korkusu artmıştı. Neticesinde ikinci yıkım savaşı geldi.

Bugün de kimse halinden memnun değil, yerini beğenmiyor, pastadan aldığı paydan razı değil; salgın doğal hukuku kamçıladı, hayatta kalma tek anlam haline geldi, üstelik enerji sıkıntısı ve küresel enflasyonla ekonomiler daraldı, toplumlar bunaldı. Küresel burjuva daha çok semirirken insanlar alt gelir grubuna düşmeye başladı. Küresel sermaye ABD ve Japonya yerinde kalsa bile merkezin mekan olarak Doğu’ya kaymasını iyiden iyiye örgütlüyor. 

Dünya düzeni kurucu kararsızlığını iyiden iyiye aşıyor!

Dijital tekno-medeniyet geliştikçe, sınırlar sanal ortamda kalktıkça gerçek dünyada teritoryal bağlılıklar, sınırları daha belirginleştirme, küresel yer değiştirmeleri kesme gittikçe artıyor. Rusya’nın Ukrayna müdahalesi bildiğin konvansiyel askeri yönteme, teritoryal kazanıma dayalı.


İmparatorluklar Dünyaya Ne Teklif Ediyor?

Kapitalist merkezde Rusya ve Çin güçlenirken dünyaya ne vaat ediyorlar?

Eleştirdikleri Batının aksine daha fazla gelir, adil yönetim ve adaletli maddi paylaşım, daha fazla bireysel özgürlük mü, teklif ediyorlar… tam aksine, kapitalist birikimden daha fazla pay almasına karşın toplumlardaki sosyo-ekonomik durumu stabil tutup devlet destekli burjuva ve devlet mekanizmasını daha da güçlendirmeyi öneriyorlar. 

Putin, Ukrayna işgalini gerekçelendirirken “parçası olduğumuz dünya ekonomisine zarar vermeyeceğiz” taahhüdünde bulundu. Yani küresel sermayenin kendini desteklediğini, ABD-Avrupa ve NATO’dan değil dünya sisteminden çekindiğini, kapitalizmle sorunu olmadığını, yeni bir kutup başı olarak küresel pastadan daha fazlasını istediğini de deklare etti. Çin gibi, ne yeni bir iktisadi ve siyasi düzen, küresel burjuvanın katlanan servetini kırıp insanlara dağıtma, ne varlık tanımı, insani yaşam skalası, toplumsal hayat, kültürel dönüşüm teklifi getiriyorlar. 

Dünya sistemi Soğuk Savaş sonrasında kabuk değiştirememiş yeni bir doktrin ortaya koyamamıştı. Tarihin Sonu böbürlenmesi Batı medeniyetinin anlam ve ideoloji krizini doğurdu. Medeniyetler Çatışması İslam âlemini kırdı, Doğu faşizmlerine Çin ve Rusya’ya yol verdi. Neoliberal siyasi düzen çökerken iktisadi zihniyet, küresel sermaye sorunsuz çalışıyor, dünya sistemi ölemeyen doktrini öldürüp doğamayan yeni anlayışı oturtuyor, yeni tür Soğuk Savaş ile… 

Doğu faşizminin rüyalarını süsleyen imparatorluk hayalleri küresel sermaye tarafından destekleniyor artık…

Medeniyetler Çatışması bitti İmparatorluklar Çatışması başlıyor!

@ercnyldrm1

 

Önceki İçerikİslamcılar Yenildi mi?
Sonraki İçerik“Başka Mümkün”leri İmkânsızlaştıran Dijital Hegemonya
Ercan Yıldırım
Ercan Yıldırım 1977 Ankara - Kızılcahamam doğumlu. İlk ve orta öğrenimini Ankara’da tamamladı. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Coğrafya Bölümü mezunu. Bir süre gazetecilik yaptı. Yazıları başta Dergâh, İtibar, Umran ve Cins olmak üzere çeşitli dergilerde, Yeni Şafak ve Star Gazetesi Açık Görüş’te yayımlandı. Çağdaş Türk ve İslam Düşüncesi, İslamcılık, Türk Siyasi Hayatı, İdeolojiler üzerine çalışmalarına devam ediyor. Eserleri: Modern Türkün Hikâyesi (Elips Yayınları - 2011) Edebiyatta Türkün Düşüncesi (Elips Yayınları - 2012) Türk Düşüncesinde İslam (Hece Yayınları - 2013) Anadolu'da İslam Ruhu (Dergâh Yayınları - 2014) Zamanın Ruhuna Karşı (Profil Yayınları - 2014) Neoliberal İslamcılık (Pınar Yayınları – 2016; Türkiye Yazarlar Birliği 2016 Fikir Ödülü) İslamcılığın İki Kurucusu (Pınar Yayınları – 2016) Cendere-Gezi’den 16 Nisan’a, Düşünceden Siyasete (Pınar Yayınları – 2017) Kültür Cephesinden Kültür Savaşlarına Türkiye’nin Yeni Kültürü (Pınar Yayınları – 2018; Eskader 2018 Düşünce Ödülü) Yayıma Hazırlama: Şairin Devriye Nöbeti Serisi (İsmet Özel’in gazete yazıları / 12 kitap)

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz.