Enverci İttihatçılık’ın baharını yaşıyoruz.
Arap nefretini sistemleştiren Cemal, sürgüncü Talat, radikal modernleştirmeci Mustafa Kemal, öteki laik ana kadronun dışında enternasyonalist, İttihad-ı İslamcı, Turancı, İla’yı Kelimetullah ve Nizam-ı Alem ideolojisinin takipçisi, namazlı abdestli İslamcı Enver Paşa İttihatçılığı Kemalist, Tengrici, ulusalcılarla yürütülmeye çalışılan Kültür ve Zihniyet Savaşı’nın ana gücünü oluşturuyor.
Sol Türkçülük diye tanımladığım (https://ercanyldrm.com/sol-turkculuk/) İslamsız Türklük peşindeki ulusalcı-Kemalist-Tengrici kesimlerle Erdoğan karşıtlığı nedeniyle neoliberal sol ideolojinin güdümüne giren 6’lı Masa’cı milliyetçilerin dışında Enverci İttihatçılığı İslamcılıkla birleştiren yeni bir genç aydın kesim belirdi.
İktidarın milli-yerli ideolojisinin zaman zaman İttihatçı İslamcı yer yer İslamcı İttihatçı etkiler göstermesine, 6’lı Masa gibi Türkiye’nin Nomosu’na cepheden saldıran oluşumlara, küreselci güçlerin Ekrem İmamoğlu tipi isimlerle yine Türkiye’nin kodlarına yönelik salvolarına karşı bu yeni Enverci İttihatçılar… Alman idealizminin yansıması muhafazakar devrimciliği iktidar politikalarıyla doğrulayarak Kemalizme karşı sistemleştirme çabasındalar.
İktidarın el yordamıyla, vasıfsız kadrolarla, trollerle gerçekleştirmek istediklerini bu genç entelektüeller temellendirme çabasındalar… çok az görünseler de!
Zaten iktidarın ve camianın temel sorunlarının başında İslamcı entelektüel havuzunda üretilen argümanların, fikirlerin bu niteliksiz ellerde çar çur edilmesi gelir.
Neoliberal Siyasetten Milli-Yerli Doktrine
İçimizdeki İttihatçılık dönem dönem açığa çıkar.
İttihatçıların da sıklıkla belirttikleri gibi “vatanı koruma ve kollama, milletin bekasını sağlama, tehditleri bertaraf etme” misyonu aslında Türkiye’deki her kesimin kendini meşrulaştırmak için kullandıkları sebeplerdendir. İttihatçılık bunu varoluşunun gerekçesi saydığı için her dönem sürekli yeni tehditler ve düşmanlar belirler, yeri gelir icat eder.
Kemalist-laik İttihatçılık Batı muhibbi tavrıyla Türkiye’yi sert bir dönüşüme ve radikal modernizme sürükledi, ciddi dönüşümler gerçekleştirdi ama yüzyıl sonunda tam manasıyla başarıyı yakalayamadı… fakat ölmedi de! Laik-Kemalist İttihatçılık’ın “devleti koruma” söylemi bütünüyle rejimi muhafazaya endeksli olduğu için, İttihatçıların, milliyetçilerin geneli de hiçbir zaman pürKemalist olmadı. Dünya sisteminin desteğiyle laik-Kemalist İttihatçılık diğer kesimleri ve yorumları bütünüyle bastırdı.
AK Parti iktidarının ilk dönemi neoliberal siyasal tezlerin hayata geçirilme çabasıyla geçti. Aslına bakılırsa AK Parti’nin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın buradaki usulü de içimizdeki İttihatçılık’ın bir yansımasıydı. Sol liberaller kendi politikaları yürütüldüğü için bu tip İttihatçılık’ı anında “demokratikleşme” başlığına alarak meşrulaştırırlar.
Aynı yöntemler Gezi ile beraber bu sefer mezkur kesimlere uygulanınca anti-demokratikleşir!
Etyen Mahcupyan ve neoliberal solun, iktidarın ilk dönemindeki küreselci neoliberal çokhukukluluk, çoğulculuk, çokkültürlülük ideolojisinin “halka rağmen devlet eliyle” hayata geçirilmesini onaylarken milli-yerli dönemde bu politikadan vazgeçilmesini devletçilik, İttihatçılık, İslamcıların devletleşmesi biçiminde yaftalayarak değerlendirmesi yaşadıkları çelişkiyi gösterir.
Birbirlerine yakın kavramlar görünse de aslında İttihatçı İslamcılık ile İslamcı İttihatçılık arasında belirgin ayrılıklar bulunur.
İttihatçı İslamcıların İslam’ın bütüncüllüğüne sadakatları İslamcı İttihatçılar kadar yüksek değildir. İttihatçı İslamcılar Kemalizme eleştirel yaklaşsalar bile devletin devamlılığı için inkılapları bir zorunluluk görerek tolere ederler, kurucu Kemalist kadroyu “herşeye rağmen” sahiplenirler. Fakat 2013 ile beraber iki taraf yakınlaşmaya başlamasında İttihatçı İslamcılık’ın CHP özelinde Kemalizmi de “tehdit” görmeye başlamasının payı büyük.
İslamcı İttihatçılığın Belirginleşmesi
İslamcı İttihatçılık’ın gelişmesinde Gezi-Hendek-15 Temmuz yani etnik-mezhebî-dini kalkışmaların bariz etkisi bulunur.
Suriyelilerin gelişi, sonradan 6’lı Masa adını alacak birlikteliğin ideolojik bir yönelime evrilerek beraberinde Türkiye’nin Nomosu İslam’a yönelmesi, Avrupa’da da güçlenen ırkçı aşırı sağın İslam-yabancı-göçmen karşıtlığının yine ithal edilmesi, İslamsız Türklük’ün yaygınlaşması İslamcı İttihatçılık ile İttihatçı İslamcılığın gelişmesini ve buluşmasını sağladı.
İdeolojik ve doktriner birliktelik elbette devletin ve iktidarın metodolojik tercihiyle de örtüşüyordu. Neoliberal 90’lardan kalan geneli etnik farklılığı bulunan dindar-muhafazakarlar iktidarı adalet, çoğulculuk, ahlak, liyakat üzerinden eleştirir, muhalefete tavizsiz tutumun son bulmasını isterken İttihatçılık’a önce sempatiyle yaklaşan sonra benimseyen İslamcılar bu siyasetin sürmesini talep ettiler.
Gezi-Hendek-15 Temmuz konjonktürüne Rojava hadisesi, Suriye’ye operasyonlar, Akdeniz’de gaz aramaları, Libya-Karabağ müdahaleleri, Rusya-Ukrayna Savaşı, salgın dinamiği, 6’lı Masa tehlikesi eklenince İslamcı İttihatçılık ile İttihatçı İslamcılık artık geri dönüşü olmayan, milli-yerli söylemi ve Cumhur İttifakı’nı da aşan bir sürece girdi. İslamcıların ve iktidarın ihmal ettiği iktisat, hukuk, eğitim ve kültür sahalarında da dönüşümün gerçekleşmeden, bir Kültür Savaşı vermeden kazanımları korumanın, bekayı sağlamanın, tehditleri bertaraf etmenin manası olmayacağı anlaşıldı.
Osman Kavala ile başlayan fakat uzun bir süre aksayan Kültür Savaşı çabası yanlış müfredat değişikliği, diziler üzerinden tarih yazımı, gösteri dünyasının aktörlerini etkisizleştirme gibi hatalı bir yöntemle sürüyor. Suriye’de Esed’in uzaklaştırılması İslamcı İttihatçılık için yeni bir aşamayken Rojava’nın belirsizliğini koruması bariz en büyük tehdit olarak İttihatçılık ve İslamcılık buluşmasının önünde duruyor.
İmparatorluk İdeolojisi Sürdürülebilir mi?
İttihatçılık’ın, İslamcılığın ontolojisindeki “ülkeyi yalnız kendilerinin düşündüğü, başka’larının tehditlerden bigane kaldığı, farkında olsun olmasın dış güçler etkisindeki unsurların ülkeyi bölmek için kullanıldıkları, devlet ve milletin bekasını kendilerinin sağlayacağı” tezleri her iki anlayışı birbirine mecbur bıraktı. Buna İslamcılığın kalkınmacılığını, modernizmin teknik ve teknolojik yönlerini sorgulayarak benimsemeyi de ekleyince ortaya bir bakıma İmparatorluk ideolojisi çıktı.
İslamcılık ve İttihatçılık örtüşmesi 10 yıllık evrede açılan yarıkları tamir ederken yeni bir yol bulmaya da çalışır.
Kemalist-ulusalcılığın gayrı meşru çocuğu Tengricilikle güncelenen İslamsız Türklük’e karşı Bernard Lewis’çi Türk ile İslam’ın ayrılamazlığı prensibi yerleştirildi.
Enverci beynelmilel bakış kendini D-8’in genişlemesi, İslam ülkeleriyle yeni işbirlikleri, ümmetçilik, Türk Devletleri Teşkilatı ile kurumsallaşarak derinleştirildi. Türkiye’nin 15 mıntıkada üs, gözlem, devriye esaslı askeri faaliyetleri, kuşatıcı ve Nizam-ı Alemci yaklaşım İmparatorluk misyonunun defacto yansımasıydı.
Kemalizmle, onun 6’lı Masa ideolojisi ve bileşenleriyle kesintisiz ve tavizsiz hesaplaşma iradesi, post-küreselleşme evresinde neoliberal siyasal tezlerin karşısına geçilmesi, İslamcıların vatan-millet-Türk ile buluşması, İrancılık gibi eğilimlerin gerçek yüzlerinin anlaşılması, mümkün hegemonya arayışları, laik-seküler elit karşıtlığının yaygınlaşması, Tüsiad’a sadece dokunulabilmesi, devlet mekanizmasının İslam ve İslamcı bakışla buluşması, entegrist politikaların yerine kendilik bilinci yüksek siyasetin yapılışı İslamcı İttihatçılığın 1071 sonrası kökleri uyarınca artık bir “devlet ideoloji” olarak benimsendiğinin göstergesidir.
1. Paylaşım Savaşı şartlarına döndük. Sadece Mustafa Kemal-Enver mücadelesi değil aynı zamanda Kemalizm ve İslamcılık, ulusalcılık ve İmparatorluk, İslam ve laiklik-kapitalist dünya sistemi rövanşı ve hesaplaşması yeniden başlayabilir…
İslamcı İttihatçılık makul-meşru-maruf-müstakil-müşterek ilkeleri, temel kaynaklarımız, İslam-Türk-ehli sünnet-gaza-İslami Düzen temelli Nomos, liyakatli-ehliyetli-ahlaklı insan kaynağı üzerinden Mümkün Kamil Devlet’i kurma iradesi gösterdiğinde!