İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
BİR KLASİK OLARAK MEHMET AKİF VE NECİP FAZIL İLGİSİ ETRAFINDA AKTÜEL İSLAMCILIĞIN KISA TARİHİ
MEŞRUTİYETTEN CUMHURİYETE MEHMET AKİF İSLAMCILIĞI
BATI KARŞITLIĞI, VATAN, MİLLET BAĞLAMINDA MEHMET AKİF’TE ÇAĞDAŞ İSLAM DÜŞÜNCESİ
CUMHURİYET İSLAMCILIĞININ KURUCULARINDAN NECİP FAZIL
NECİP FAZIL’DA SİYASALLIK: REALPOLİTİKTEN İDEALPOLİTİĞE ULAŞMA DAVASI
CUMHURİYET İSLAMCILIĞININ İLK PARTİSİ: BÜYÜK DOĞU CEMİYETİ
KAYNAKÇA
İNDEKS
ÖNSÖZ
Türkiye’de Kemalistler, sol, Mehmet Akif adı anıldığı zaman hemen onun karşısına Tevfik Fikret’i yerleştirirler. İstiklal Marşı’nı yazan ve Türk ruhunu bu mısralarda en iyi anlatan şair olarak Akif’e Allah’ın verdiği bu nimet pek çok yazarı, aydını, şairi kıskandırır; üstelik Kemalizmle aydınlanan Türkiye’nin İstiklal Marşı’nın hala bir İslamcı hem de İslamcılığın tüm tezlerini ve hususiyetlerini üzerinde gösteren bir isim tarafından kaleme alınmış olması ayrı bir düşmanlık gerekçesidir. Akif için bu yüzden daha yaşarken gerici, yobaz yaftası yapıştırıldı.
Tarih-i Kadim yazarı ise devleti elinde tutan elit tarafından memleketin aydınlanmacı yüzü olarak lanse edildi. Akif her zaman aynı aşkla, şevkle, bağlılık duygularıyla okunurken Fikret’ten bugüne ders kitaplarındaki ayrıcalıklı yerinden başka bir şey kalmadı. Aynı şekilde Necip Fazıl denildiği zaman da onun karşısına hemen Nazım Hikmet çıkarılır.
Tek Parti sonrası Necip Fazıl – Nazım Hikmet karşıtlığı Türkiye’ye özgü kutuplaşma siyasetinin başlangıçlarından biridir. Türkiye’nin İslam ile varolduğu ve yoluna devam edeceğini söyleyenler Üstadın yanında yer alırken, İslam’ı çağdaş uygarlık düzeyine layık görmeyip Türkiye’den silip atmak isteyenler Nazımcıdır. Bu kutuplaşma farklı versiyonlarla bugüne kadar gelir; tarzı hayat tartışmaları üzerinden kamuda İslami simgelerin yer almasını isteyenlerle hala gericiliği, yobazlığı bir siyaset ve varolma biçimi gibi değerlendirenler iki ismin temsil ettiği arka plan üzerinden mücadelesini sürdürür.
Ortaokuldaydım, 80’lerin son demleriydi, Necip dayım bir broşür verdi, Gençlik ve Spor bakanlığının… Üzerinde cami cemaatine benzeyen bir adamın, Mehmet Akif’in takım elbiseli, sakallı fotoğrafı vardı. Çok önemsedim, İstiklal Marşımızın yazarıydı en nihayetinde. Üniversiteye başladığım 1994 senesinde ilk burslarımdan biriyle Safahat’ı aldım; hem İstiklal Marşı’nın yazarı, milli şair hem İslamcı düşüncenin öncülerindendi Akif. 80’lerde, 90’larda Akif bizim camiada İstiklal Marşı’ndan ziyade İslamcılığın temel tezleri olan görüşleriyle ön plandaydı. Aynı yıllarda İslamcılık üzerine farklı mahallelerden, ideolojilerden ilgi yoğunlaştığı için ben Akif okuyarak temelden başlamak istemiştim. Aynen Çile’de olduğu gibi…
Liseyi Ankara’nın köklü okullarından Gazi Lisesi’nde okudum. Okulun öğrenci yapısında, benim sınıfımda çok fazla “karşıt görüşlü” vardı. Devrimcilik yapanlar, Marksizmi Gorki üzerinden öğrenenler, Dostoyevski’yi sosyalist zannedenler, Deniz Gezmiş parkasıyla dolaşanlar, eylem programı çıkaranlar ellerinde bir yandan da Nazım Hikmet kitapları bulundururlardı. Ben onlarla aynı yerde durmadığımı göstermek için Çile’yi taşırdım. 91 yılında babamın çalıştığı Milli Eğitim Bakanlığı’nın çalışanlarına hediye ettiği pek çok kitabın arasından çıktı Çile… Sadece elimde, yanımda Nazım’a karşı bulundurmaz aynı zamanda deli gibi okurdum da…
Çile, mensubiyet bağlarımın kuvvetlenmesinde önemli bir dönüm noktası oldu. Hele o kitapta arka tarafa konulan fotoğraflar, Akif’in sayılı üç beş fotoğrafı beni bulunduğum dönemden koparır, durup bunlara bakar “mücadele” ve “dava” kavramları etrafında ne dünyalar kurar, ne dünyalar devirirdim. Lisedeyken edebiyat dersinden dönem ödevi aldım, şiir incelemesi istiyordu hoca, tabi ki Necip Fazıl’dan yapacaktım. Sorun hangi şiiri inceleyeceğimi bilememekteydi. Benim üzerine titrediğim şiirler milliyetçi olduğunu bildiğimiz bayan edebiyatçının hoşuna gitmeyebilirdi, Canım İstanbul’u inceledim… Yüz aldım, çok sevindim, not kadar Üstadın şiirini incelediğim için.
Türkiye’de siyaset ve fikriyat bir boşluğu doldurmaktan öteye gidemiyor. Fikir hayatımız ülkenin önüne düşecek yeterlikten her gün biraz daha geriye düşüyor. Mehmet Akif ve Necip Fazıl entelektüel faaliyetlerin arttığı bu dönemde Türkiye’nin ihtiyacı olan mutabakatı, fikri öncülüğü gerçekleştirmeye hala devam ediyor.
Türkiye’de İslamcılık düşüncesi öteki ideolojilerden çok farklı olarak tarihi perspektifimize uyduğu gibi İslam ile varolan millet ve vatan kimliğimize en iyi nüfuz eden yönelimdir. İslamcılık zaman zaman dünya sisteminin, uluslararası eğilimlerin sonucunda millete, devlete, toprağa yabancı çıkarımlar yapsa da öz itibariyle Osmanlı’nın, devletin yani milletin “resmi ideolojisi”dir. Mehmet Akif Osmanlı’nın “resmi ideolojisi” olan İslamcılığın tüm görüşlerini bünyesinde toplayan bir isim olarak İstiklal Marşı ile hem o gün hem bugün insanımızın toprakla, İslamla, tarihi misyonuyla bağını tesis eden isim oldu.
Cumhuriyet’in “resmi ideolojisi” ise Akif nezdinde Osmanlı’ya, haliyle İslamcılığa düşman kesildi. Necip Fazıl Cumhuriyet İslamcılığının öncüsü, kurucusu olarak bugün yine yeni nesillerle, köklerle bağı tesis eden isimlerin başında gelir. Kemalistler İstiklal Marşı’nı bir İslamcıya yazdırmışlardı, çünkü resmi ideolojinin beslediği başka hiçbir şair milletle, tarihle irtibat kurabilecek dile sahip değildi. Akif’ten rahatsız olanlar yeni bir marş arayışına girdiklerinde yine bir İslamcıya Necip Fazıl’a müracaat ettiler. Bu aynı zamanda elitlerin kendilerinin bile ülkeye yabancı olduklarını gayet iyi bildiklerini, haliyle ülkenin geleceğinde etkilerinin mümkün olmadığını da ispatlar.
Bu kitap, biyografi serisinin sıradan bir kitabı olarak hazırlanmadı. Akif ve Üstad ilgisi nedeniyle “hayatı, eserleri, çevresi, fikirleri, tercümeleri, tiyatroları…” başlıkları altında seri üretim ve birbirinin aynı pek çok matbu evrak bulabilirsiniz. Akif ve Necip Fazıl’ın kaynakları, temellendirdiği fikirleri, Türk fikir hayatına katkıları, İslamcılık düşüncesi içindeki yerleri, katkıları, son yıllardaki Akif, Necip Fazıl ilgileri üzerinden siyasi durumumuzu ele almaya çalıştım. Bu iki isim Türk fikir hayatının, İslamcılık düşüncesinin ortalamasıdır.
Türk fikir hayatı, İslamcılık düşüncesi farklı maceralara atılabilir, yeni mecralar bulabilir, uluslararası bağlantılar kurabilir, iktidar ya da muhalefet olabilir ama eninde sonunda Akif ve Necip Fazıl’ın değindiği, alt yapısını kurduğu tezlere geri dönecektir!
15 Ekim 2016 Keçiören