Yeni Bir Paradigmaya Yazgılı Kürt Milliyetçiliği 

 

[Yazıyı Umran dergisindeki formatta pdf olarak okumak için: Yeni Bir Paradigmaya Yazgılı Kürt Milliyetçiliği ]

2023 seçimleri, öncesi ve sonrasıyla görünenin çok ötesinde ciddi sonuçlar doğuruyor. Kürt milliyetçiliği siyaseti de bu süreçte partilerinin adını iki kere değiştirerek varoluş şartlarını sorgulatacak hezimetlerle onları yeni bir çıkış, yeni bir yol aramalarına itiyor. Kürt milliyetçiliği paradigmasını büyük oranda belirleyen dış siyaset, dünya sisteminin gidişatı ile Türkiye’nin yeni siyasal alanı hareketi değişime, dönüşüme zorluyor. Açıkçası Kürt milliyetçiliği siyasetini belirleyen küresel sistemdeki yeni doktrin ve yönelimler, zamanın ruhunun güçlü devlet mekanizması lehine akması, çok kutupluluk arayışının yönlendirdiği kapsayıcı birliktelikler eski zihniyetin çökmesini zorunlu kılıyor. 

Bu açıdan küresel eko-politik Türkiye’nin hareket alanını genişletecek yönde şekilleniyor. 

Küresel sisteminin 2008 krizi, 11 Eylül Statükosunun nihayete ermesi, Avrupa’da radikal demokrasi ve entegrasyonun bitişi, Çin’in ikinci büyük ekonomi haline gelmesi, Brexit, küresel sermayenin ulus devletlere tahakkümüne isyan, Rusya’nın yeni İmparatorluk doktrini, Akdeniz-Karadeniz havzasıyla Ortadoğu’daki dönüşümler, Post-Arap Baharı, Türkiye’nin TransAtlantik ve Avrasya’yı aynı oranda gören politikası, ABD’nin güvenlik hattını Dedeağaç’a çekmesi, salgına bağlı yeni üretim ve tedarik politikalarının belirlenmesi, ulus devletlerin siyasette güçlü devletle içe kapanmacı tutumu, BRICS oluşumu, çok kutuplu dünya arayışları, Türkiye’nin Suriye, Libya, Doğu Akdeniz ve Karabağ’daki müdahaleleri, yeni Baharat yolu girişimi, vekalet-enerji-iklim savaşları, Rusya-Ukrayna Savaşı, NATO’nun güçlenmesi ve genişlemesi, yeni ittifaklar, kıta Avrupası’nın aşırı sağa yönelmesi… Dünya sistemindeki bu paradigma değişimi Türkiye’nin defacto siyasallığını dönüştürdüğü, ulus devlet ufkunu genişlettiği gibi aynı zamanda etnik-mezhep-tarzı hayata dayalı fay hatlarına baskı uygularken aslında belirgin bir stabilizasyona da sürüklüyor. 

Özellikle son seçimlerde muhalefetin Masa’da etnik-mezhep-uç sol-yeni ırkçı, ulusalcı-eşcinsel ve marjinal hayat tarzına dayalı ittifakı kurup ağır yenilgi almaları, Üç Olay; Gezi-Hendek-15 Temmuz sonrası girişilen düzen kurma ve görece birlik çabasının yerleşmesini sağladı. Bu, beraberinde muhalefette, ideolojilerin iç muhasebeye girişmesinde, yeni politika arayışlarına yönelmelerinde bir milat oldu. Belki de en ciddi paradigma değişimi teklifi, kitlesinin kendisine en fazla baskı yaptığı, 40 yıllık hikayeyi yırtıp yeniden yazdırmayı gerektirecek dönüşüm talebi Kürt milliyetçiliği için geldi. 

Seçimin kaybedenleri siyaseten sahneden çekilebilir fakat Kürt milliyetçi siyaseti tüm ihtimalleri denemenin, tüm yolları yürümenin, tüm kapılardan geçip yine eli boş “eve dönme”nin trajedisini yaşıyor. Kürt milliyetçi siyaseti kavşağın başında değil; bu sefer önünde çok yönlü yollar, ihtimaller yok. Ya son seçimlerde belirginleşen seçmeninin de icbar ettiği gibi İstanbul ve Ankara merkezli bir siyasi faaliyet içine girecekler ya da başka partilerin arasında eriyecekler. Çünkü 1970’lerde başlayan, 1980-2010 arasında saltanat süren Fanonculuk, Arendtçi “aynıyla mukabele”cilik, kendi kaderini tayin propagandası ve bunu destekleyen AB, küresel siyaset yok!


HDP: Temelsiz Özgüven, İrrasyonel Siyaset

Kürt milliyetçiliği siyasetinin paradigma değiştirmesini gerektirecek tüm şartlar Arap Baharı’ndan sonra şekillendi. Arap Baharı’nın Türkiye’de karşılık bulması bir şekilde Çözüm Süreci ile absorbe edildi. Kürt milliyetçilerinin rasyonel zeminden uzaklaşıp doğucu romantizm ve güç istemiyle siyasal talepleri aşıp Habur’daki gibi gidişatı “örgüt eksenli” meydan okumaya geçince hem tüm seçmenler hem siyasi yapılar işlerin nereye evrileceğini izlemeye başladı. Bu evrede “Türkiyelileşme” siyaseti yürüten eşbaşkanlardan Selahattin Demirtaş’ın “seni Başkan yaptırmayacağız” çıkışının zaten süreci bitirmek için yapıldığı da anlaşılıyordu. Aslına bakılırsa HDP ve Kürt milliyetçileri Türkiyelileşme’den çok, Gezi-Fetö-Hendek sürecini Rojava ile birlikte yürütenlerin siyasetini güdüyorlardı. Burada ne Kürtler ne siyaset ne de akıl vardı. Gelinen aşamada reel siyasette AK Parti ve muhafazakarlarla hatta artık meselenin nihayete ermesini isteyen sağduyulu milliyetçilerle olan teması Kürt milliyetçi siyaseti kopardı. 

Kürt milliyetçi siyasetinin yeni rotasını, bünyesinde Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş, İyi Parti ülkücüleri, merkez sağ eğilimlilerin de oluşturduğu 2019 yerel seçimleri için kurulan ittifak belirliyordu. Rojava-Gezi-Fetö-Hendek denklemini kuranların sevk ettiği Kürt milliyetçi siyaseti “kendileriyle görünmek istemeyenler”i destekleyerek iki seçimde de ontolojilerini açığa düşürmeyi içlerine sindirdiler. Yıllarca “Kürt realitesi”ni tanıma propagandası yapanlar bir anda aparatlığa, görünmemeye, masanın altında veya perde gerisinde “oy getir yeter” muamelesine boyun eğdiler. 2023 seçimlerinde Masa İttifakıyla beraber etnik milliyetçi-heterodoksi-marjinal kültürcülük-uç ve neoliberal sol-yeni ulusalcılık hezimet yaşadı. Bu yenilginin bir yerinde 2015’te 13.2 olan oyunu, 8.8’e düşüren Yeşil Sol Parti (YSP) yani Kürt milliyetçi siyaseti bulunuyordu. 

Seçimlerden önce ittifak siyasetinin getirdiği “buçuk parti”lerin pazarlık gücü kazandığını farkedenlerin, kendilerini 1960’ların TİP’i zannedenlerin propagandasına gelen HDP, adını değiştirip YSP olmuştu. Kültürel ve siyasi tanınma adına destek verdikleri milliyetçi siyasetçilerin lbgt’yi, çevreciliği, milli kültürü dışlayan yeni siyasallığı seçmelerine, İslam dışı ırkçı yeni ulusalcıların Kılıçdaroğlu ile gizli kapaklı mutabakatına Kürt seçmen de rıza göstermedi. Dahası Kürt milliyetçi siyasetinin Yeşil Sol Parti ismini de terk edip Demokratik Halklar Partisi (DHP) adına geçmesi siyasetlerinin de ötesinde ideolojik yönelimlerinin de iflası demekti. 

Bu isim değişikliğiyle Kürt etnik siyasetinin “ev”e dönüp dönmediği, dönmek isteseler bile Hep’e mi, Hadep’e mi, DTP-BDP’ye mi yoksa HDP’ye mi dönecekleri tartışılmaya başladı. Hareket Türkiye şartlarında siyaset yapma ile başlamış yavaş yavaş örgüte, küresel güçlere, tüm Türkiye karşıtlarının toplanma alanına kadar genişleyip yayılmıştı. Kürtlerle milliyetçi siyasetçileri arasındaki makas her partiyle biraz daha açılmıştı. Kürtlerin de tanımadığı pek çok isim tepeden gönderilerek bu partilerde vekil hatta genel başkan oldu. Kürt milliyetçi siyaseti SHP ile, merkez sağ ile, muhafazakarlarla, CHP ile, Marksist-sosyalistlerle, hatta ırkçı yeni ulusalcılarla bile ittifak kurdu. 

2023 seçimleriyle artık ne müttefiklik ilişkisi geliştirebilecekleri bir kesim kaldı ne de onlarla yan yana durduğunu beyan etme riskini alabilecek parti ve ideoloji… 1960’larda Kürt milliyetçileri kendilerini solun içinde muhafaza edebiliyorlardı; 1980 sonrası kitle meşruiyetini kaybeden sosyalistler Kürt milliyetçilerinin kanatları altına girdi fakat Hendek olayları sonrasında neoliberal sol hariç sosyalist sol Kürt milliyetçiliğinin kendi ideolojik halelerinde açtığı yaraları tartışıp çok sert karşıtlık, dahası düşmanlık kurmaya başladı. 

Bütün bu sürecin sonunda ortada küresel burjuvanın ideolojisi lbgt eşcinselliği, çevrecilik, alt kültürcülük, hayvan hakları, sıradan feminizm kaldı. Yeşil Sol Parti deneyimi Kürt seçmenin bu ideolojiyi reddettiğini gösterdi. “Batı”daki Kürt seçmen bile ne CHP ve sol ne de lbgt-çevreci liberalizmle bir arada bulunmayacaklarını, milli kültür dışına çıkmayacaklarını bu şekilde beyan ettiler. Böylece bir dönem Kürt milliyetçi siyasetinde kapandı; İslam, milli kültür ve kültürel tanınma taleplerinden başka aidiyete, lbgt ideolojisinin kurduğu Rojava gibi Türkiye sınırları dışındaki sahalara, özellikle içinde CHP ve İslam düşmanı ideolojilerin bulunduğu her ittifaka Kürt seçmenin “blok halinde” geçit vermeyeceği belirginleşti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hiçbir zaman yapmadığı muameleyi Kürt milliyetçi siyasetçileri Masa’dan gördü; üstüne Masa’nın görüşlerini de benimseyerek iktidardan uzun bir süre uzak tutulma basiretsizliğini de gösterdiler… hem otokton Kürt milliyetçi siyasetini yapamadılar hem ırkçı yeni ulusalcılarla, CHP ile yanyana göründüler hem de Masa kazansa da kaybetse de iktidar ihtimalinden koparıldıklarını bilerek ittifakı sürdürme lekesini sahiplendiler. Bu şartlarda Kürt milliyetçi siyasetinin önünde 3. Yol açılabilir mi, hangi şartlarda ve ilkelerle bu mümkün olur, tartışılır.


Güçlü Devlet Şartlarında Etnik Milliyetçi Siyaset

Dünya değişti, Soğuk Savaş yanında Tarihin Sonu-Medeniyetler Çatışması konjonktürü, 11 Eylül Statükosu, neoliberal küreselleşme dönemleri de bitti… Küresel sermaye ile ulus devletler arasındaki sıkı rekabet ve çatışmalar bırakın her tür kültürelliğin siyasallaşmasını, aksine var olanların da daraltılmasını getiriyor. Sol-liberal çaresizlik dünyadaki, Batıdaki paradigma değişimini tarihsel popülizmler diye okuyarak kendini tatmin etmeye çalışsa da Batı medeniyeti, kapitalizmin merkezi hem kendiyle hem Çin-Rus blokuyla hem İslam havzasıyla çatışma yaşıyor. Salgının yönetilmesi güçleşince, toplumların her tür dış tehdide açık hale gelince, küresel tedarikler çöküp yerli üretim öne çıkınca “güçlü devlet” ihtiyaçtan zorunluluğa dönüştü. 

Rusya-Ukrayna Savaşı’daki enerji krizini fırsata çeviren Batı, Almanya tehdidini de bertaraf ediverdi. Haliyle ulus devletler hem içe kapanıp güçlü devlete hem hinterlandlarına ulaşmanın hesabını yapıyor. Çok kutupluluk talebinin yükselmesi en çok da Türkiye’nin avantajına… Akdeniz ve İslam havzasında kutup başı potansiyeli en mümkün ülke Türkiye. Soğuk Savaş bitti. Türkiye içinde bulunduğu Batı blokuna kayıtsız şartsız bağlı bulunmayacağını yeri geldiğinde itirazlarını yükselteceğini Doğu Akdeniz’de, Libya-Suriye-Karabağ gibi konularda gösterdi. 

Çok kutuplu güç savaşında, “tematik ittifaklar” sisteminde etnik kimliklerin self-determinasyonu gündem dışı konulardan. Radikal demokrasi hayalet olarak bile Avrupa’da gezinmiyor. Sol libaraller, Murat Belge dahi “eşit yurttaşlık” dışında demokratik özerklik türü talepleri gündemden çıkarmayı salık veriyor. 

Bu konjünktürde Kürtlerin ve milliyetçi temsilcilerinin yönüne dair çıkarımlar önemli:

• Kültür ve kimlik bakımından tanınma kaygıları ve tartışmalarını Kürtler, Türkler ve devlet aştı. “Kart kurt edebiyatı” tarih oldu. Devlet de özgüven kazandı, kendi yurttaşının kimliğinden rahatsız olmadığı gibi artık “korkmuyor” da… Kürt televizyonu, üniversite bölümleri, kitaplar, dergiler, hatta tarih inşasına bile “takılan” yok. Kürtlerin “tanınma” sorunu kalmadı. Tek Parti döneminde “Türkleştirme” politikaları da tarih oldu, ulus devlet güçlendikçe Kürtleri bırakın Türklere bile “ne mutlu Türküm” dedirtmiyor. Bu açıdan Kürtlerin, milliyetçi siyasetin argümanlarını denge-denetlemeye tabi tutması gerekir; aynen onların bu tanınma, haklar mevzuunu argümanlarından çıkarmaları gibi…

• Kürtlerin, ithal ikame milliyetçi siyasetçileri gibi topluma yabancı züppe aydınları da akil adam pozisyonundan düşürmelerinde fayda var. “Kürt hareketini tanımlayan ana ideoloji Batı” diyen Hamit Bozarslan gibilerin aksine Kürtler İslam ve Kürtlüğü meczetmiş, önceliği İslam’a vermiştir. Burada temel mesele Türkiye’de kimliklerin önce İslam’ı sonra diğer aidiyet bağlarını öne sürmeleri, müştereklerimizi artıracak, ayrılıklarımızı giderecektir. Zizek gibilerin “Ortadoğu’nun en ilerici demokratik halkı, Ortadoğu’nun ikinci Yahudileri, Kürt özerkliği umut” gibi ne tarihi, ne reel gerçeklere uymayan, tamamıyla provokatif ifadelerle siyaset yapmak 2023 konjonktüründe olduğu gibi alternatifsizliği getirir. 

• Türkiye’de her kesimde, her çevre ve etnik yapıda sert sosyolojik değişimler yaşanıyor. Demografi değişiyor, nüfus artışları düşüyor, kentlileşme ve küçük burjuvalaşma, sekülerlikle eşanlı yükseliyor. Genç kuşakların ilgileri, beklentileri Soğuk Savaş dönemindekilerden farklı. Her kesimdeki duygusal kopuşlar, mensubiyet sorunları bir dönem, uğruna savaşılan kimlikleri bile örseliyor! Bu ortamda millet bağını kurmak ve bu yönde siyaset yapmak gerekiyor. 

• Kürt milliyetçi siyasetinin yekpare sınıf-etnik-bölge politikasını aşmasında fayda var. Dil ve eğitim konusunda ısrar etmeden siyasal alana daha çok katılımın şartlarını oluşturmak sağduyulu, muhafazakar Kürt siyasetçilerinin de ilgisinde artık. Dünya ve Türkiye konjonktüründe en rasyonel siyaset tarzı bu. Kürt kimliğiyle temsil ve katılım artık bölge ayrımı çok da kalmamış Kürt seçmenin ana talebi. Kürtlerin kendilerini siyasal alanın dışına çıkarmaktan çok daha fazla içeriye girmesi bu anlamda Türkiye’nin menfaatine. Kürtlere, siyaset adına dayatılan lbgt, gayrı milli ve gayri İslami kültür, marjinal yönelimler yerine Kürtler siyasetçilerini, gündemlerini kendi belirleyip siyasal alanı yönlendirmeli.


Türkiye Siyasetine Geçmek… İstanbul’dan, Ankara’dan Bakmak…

• Soğuk Savaş şartlarında Fanoncu eziklik, kültürel emperyalizm, tanınma söylemi sona erdiği gibi önleyici şiddet türü yöntemlerin sonuç vermediği görülmeli. Sığınmacıların varlığı Kürtlerin kendilerini millet bağı dışına çıkarmasını engelledi. Sığınmacı gerçekliği Kürtlerle beraber her türden “çevre”nin memleketin sahibi olduğu gerçeğini belirginleştirdi. 2000 öncesinde Kemalist statükonun dar elitleri dışındaki herkes devlet için “aynı” derecede tehlikeli, aynı derecede değersizdi. Bu çevre 2000 sonrası iktidara gelince birinci kırılmayı gerçekleştirdi. İkinci kırılma da sığınmacıların varlığına yönelik tepkiyle şekillendi. Balkan-Kafkas göçmenleri, Kürtler, Türkler dozu farklı da olsa sığınmacılar karşısında “memleketçi” takılıyor. Kendilerini memleketin sahibi görüp “Türkiye sınırları dışına çıkarma”yı istiyor. Haliyle eşit yurttaşlık şartları aslında ötekinin varlığına bağlı olarak değişebiliyor. 

• 2023 seçimlerinde Kürt milliyetçiliğine Kürtlerin blok halinde yönelmediği kesinleşti. Yalnız Doğu ve Güneydoğu’da değil, büyükşehirlerdeki dindar, sağduyulu, vicdanlı Kürtler kendilerine dayatılan politikaları, aktörleri ve lbgt eksenli ideolojiyi kabul etmeyeceklerini gösterdi. Devletin, iktidarın geçmişteki hataların aksine Kürtleri monolitik görmek, dışlayıp yoksaymak yerine kendilerini öncelikle Kandil’den, HDP’den, Masa ideolojisinden ayıranlarla yakın ilişkinin ötesinde katılımcı siyasal yapı kurması gerekir. Mekan  ve zihniyet aidiyetlerine sahip gruplarla beraber artık yeni sosyolojik cemaatleri, kesimleri de belirleyip buna özgü siyaset geliştirmesi, yeni siyasal alana dahil etmesi elzem. Kentlerdeki seküler veya dindar “ortak bir şeyleri olmayan” Kürtleri, gençleri kadim kültür, İslam ve yeni mensubiyetler etrafında ortaklaştırma yine siyasetin görevi. Kürtleri Soğuk Savaş dönemi Fanoncu düşünce etrafında birleştirmeye icbar eden siyasetin yerine dijital tekno-kültürün felsefesi, imkanları ile yeni ilgi alanları, aidiyetler çerçevesinde yeni anlam dünyalarıyla buluşturmak gerekir. 

Kürt milliyetçiliği yeni bir siyasetin, yeni bir paradigmanın eşiğinde. Toplumun geniş kesimi yanında cari siyasi aktörler tarafından da meşruiyetini, katkı sağlama ihtimal ve imajını yitirdi. 

Terör örgütünün güdümünde iyice marjinalize olma, CHP ve Masa kurgusu oluşturanların sıradan aracına dönüşme, değişen dünya ve Türkiye konjonktüründe sonuçsuz otonomi hülyalı Soğuk Savaş siyaseti sürdürme ihtimallerini elemine ederek bu ülkede yaşayan herkesin kaderinin, bekasının özdeş olduğu bilinciyle “Türkiye siyaseti” yapma imkanı Kürt milliyetçiliğinin elinde. 

Kürt milliyetçileri her metodu, her ittifakı, her ideoloji ve doktrini denedikleri halde beklediklerini bulamadılar. Aynı tavrı sürdürdükçe iktidardan, iktidara gelmekten daha da uzaklaşacaklar. 

Türkiye küresel konjonktürün de etkisiyle İmparatorluk mekanizmasını daha çok devreye sokup Hegelci “aufhebung” ile meseleleri kapsayarak aşmayı tercih edecektir. Bu süreçte Kürtler, milliyetçi siyasetçilerini de yönlendirerek yönünü, bakışını, iradesini dışarıdan içeriye çevirip sapkın ve marjinal ideolojilerin aparatlığını yapmaktansa “devlet bizim” diyerek güçlü devlet mekanizmasına entegre olup Rojava’dan, Kandil’den, Brüksel’den, Diyarbakır’dan değil dünyaya, hadiselere, meselelere İstanbul’dan, Ankara’dan bakıp Türkiye siyaseti yapmalıdır.

Umran | Ekim 2023 | Sayı: 350