Örgütlere, Güçlü İslam Ülkelerine, Eski Dünyaya Elveda

Örgütler eliyle savaş dönemi bitti artık devletler arası savaş dönemi başlıyor.

11 Eylül Rejimi büyük oranda ABD müdahaleciliği, İslam ülkelerini zayıflatma ve örgütler üzerinden vekalet savaşları statükosu kurmuştu. Bu “ara dönem” de nihayete eriyor, yerini yeni tekno-merkantilizm üzerinden devletler arası savaşlara bırakıyor.


İki-Tek-Çok Kutuplu Dünya

Soğuk Savaş iki kutuplu bir dünya kurguladı. Kutbun bir tarafında ABD’nin başını çektiği demokrasiler yani Batı kampı, öte tarafında Sovyetik komünist blok bulunuyordu. Demir Perde’nin batısıda kalanlar kapitalist dünya sisteminin merkez ülkelerini oluşturuyordu. ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, İspanya, Portekiz’e ek Japonya sosyalist blokla girdiği mücadeleyi kazanınca küresel siyaset tek kutuplu hale geldi. 

ABD’nin başını çektiği neoliberal dünya, çok hızlı biçimde yeryüzünü dönüştürmeye başladı. Tüm toplumları küresel kültür etrafında tek tipleştirmeye çalışan globalleşme ve neoliberalizm fiilen İslam ülkelerini de sisteme entegre etme uğraşına girdi. 

Küresel şirket egemenliğine, zayıf devlet ve topluma dayalı hegemonya arayışında Baas tipi, diktatörlükler, “küresel medeniyet”e intibak edememiş, “şiddete” meyyal çevredeki Müslümanlar bir sapma da oluşturuyordu. 

Irak ile başlayan Ortadoğu’da ve İslam ülkelerinde neoliberal dünyaya intibak çalışmaları Arap Baharı ile devam edecekti. Aslına bakılırsa küresel şirketlerin egemenliği altında ulus devletler can çekişirken, iktisadi krizlerin toplumlara yıkılmasından kaynaklı rahatsızlıklar da had safhadaydı. 

Dünya sistemi tek kutuplu hale gelse de belirgin bir statüko, üretim-dağıtım ilişkileri kuramadı. İki kutuplu düzen çökse de tek kutuplu dünya isteneni veremedi. Buna bir de Rusya’nın birliğini sağlayıp imparatorluk sevdasına düşmesi, Çin’in “devlet kapitalizmi”yle devasa büyümesi, göçmen-İslam-yabancı entegrasyonunun Avrupa’yı çıkmaza sokması eklenince ara dönem “terör örgütleri” üzerinden vekalet savaşlarıyla geçti. 

PKK başta olmak üzere dünyanın her tarafındaki örgütler artık kendi iddialarına ek, bir veya birkaç küresel gücün taşeronluğunu da yapıyor, böylece semiriyor, büyüyordu. Küresel güçler de başta Ortadoğu tüm canlı jeopolitik bölgeler, enerji ve ticaret kanallarında vekil güçleri üzerinden çıkarlarını gözetiyordu. 

Vekalet savaşları dünya sistemini yaklaşık 20 yıl götürdü. Bu evrede Çin ekonomik olarak ABD’ye yaklaştı, Rusya büyük kazanımlar elde etti, İslam ülkeleri Arap Baharı çatışmalarıyla diktatörlerinden kurtuldu ama istikrarsız, çelimsiz, aciz devletlere dönüştü.

Yeni Sistem Tekno-Merkantilizmle Doğuyor

Dünya Sisteminin Doğası kitabımda [Kitabın içeriği için: https://ercanyldrm.com/dunya-sisteminin-dogasi/]
dediğim gibi “eski dünya sistemi ölememiş yenisi doğamamıştı.”

Artık doğuyor.

Yeni dünya sistemi 2008 krizi, Avrupa’da entegrasyonların bitişi, İslam-yabancı düşmanlığı, küresel şirketlerle ulus devletler çatışmasının başlaması, Rusya’nın Kırım ilhakı, Çin’in kopuşu, Brexit ile uç verdi ve fakat asıl Trump’ın Ticaret Savaşları ile güçlü bir başlangıç yaptı.

Dünyadaki çatışmaların, siyasi kavgaların, savaşların, terör örgütü faaliyetlerinin tamamı küresel siyasetle, eko-politikle ilgilidir.

Konvansiyonel üretim-tüketim-dağıtım ilişkilerinin değişmesine bağlı enerji ihtiyacı yeni dünya sisteminin dinamiklerini belirledi.

Dijital Tekno-Merkantilizm [Yeni Merkantilizm için: https://ercanyldrm.com/dijital-tekno-merkantilizm/], yeni dünya sisteminin ruhunu, bileşenlerini, kodlarını izah eder. 

Çip, batarya, yeni enerji ihtiyacına bağlı olarak “değerli maden” gereksinimi, yeni  tip emperyalizmi de doğuruyor. Bataryalarda, çiplerde, temiz enerji için gerekli araçlarda, dijital teknolojilerde kullanılacak madenler, bunları ele geçirmeye dayalı yeni merkantilizm devletlerin artık vekilleri bırakıp doğrudan savaşlara girmesini gerektirmiştir. 

Merkez bankalarının altın stoku, yeni sömürge alanlarının tespiti, Trump’ın açıkça Panama Kanalı, Grönland, Kanada’yı ele geçirme istediği, Tayvan ve Afrika üzerindeki kavga, yeni ticaret yollarının teşekkülünde yeni Ortadoğu’nun şekillenmesi örgütler üzerinden vekalet savaşlarına ihtiyacı kaldırmış vekil yerine asil güçlerin çatışmasına geçilmiştir.


Kravatlı Terör Örgütleri

Kırım’ın ilhakı, Doğu Akdeniz gaz arama kavgası, ABD-Çin’in Tayvan operasyonları, Rusya-Ukrayna, Gazze katliamı, Hindistan-Pakistan, İsrail-İran Savaşı, Ortadoğu’dan Rusya ve İran’ın sürülmesi dünyanın yeni çatışmaların, savaşların ön hazırlığını verir. 

Artık terör örgütleri icat ederek, onları çatıştırarak nüfuz kurma aşaması sona erdi. Elbette dünyada örgütler varolacak, elbette yenileri de çıkacaktır ama dünya sisteminin egemen güçleri bunlar üzerinden kavgayı bıraktı. 

Dünya sistemi örgütleri “kravatlandırarak” devletleştirdi. 

Afganistan’da Taliban’ı ve diğerlerini, Irak’ta, Suriye’de, Libya’da farklı örgütleri devlete eklemledi. Wagner tasfiye edilmek üzere. 

PKK’nın silah bırakmasının nedeni de örgütler devrinin sona ermesi. 

PKK’nın bir kısmı Rojava’da Suriye hükümetiyle yapılan anlaşma üzerinden siyasi yapıya dahil olurken bir kısmı muhtemelen İran’dan koparılacak Kürt bölgesi için Pjak altında çatışmaya girecek, sonrasında onlar da “düz ovada” siyasetin tadını çıkaracak.


Güçlü İslam Ülkesi Kalmıyor

Yeni Ortadoğu ve dünya sistemi yeni sömürgeler peşinde olduğu, çok kutuplu dünyada yeni oligopoller arasında alan ve nüfuz kavgası derinleştiği için örgütlerin cesametini ve fonksiyonunu aşan bir döneme giriyoruz.

Bu konjonktürde dünya sistemi özellikle İslam ülkelerinin istikrarsız, dünya sistemine kafa tutamayacak dağınıklıkta kalmasını temel strateji olarak belirlemiştir.  

Güçlü devlet geleneği olan İslam ülkesi zaten çok yok. Türkiye, Mısır, İran, kuzey Afrika ülkeleri kısmen Suudlar İmparatorluklardan arta kalan devlet yönetme geleneği sayesinde varlık gösterebilmektedir. 

Dünya sistemi 11 Eylül Rejimi sonrası istisnasız tüm İslam ülkelerini toprak bakımından olmasa da siyaseten parçaladı, zayıflattı… Afganistan, Irak, Libya, Yemen gibi ülkelerde güçlü liderler ve yapılar tasfiye edilerek herkes herkesle kavgalı hale getirildi. Zaten Mağrip yıllardır laik diktatörlük altında dünya sisteminin zararsız ülkeleri… Mısır Sisi ile sisteme entegre edildi, İslami kanalları aşama aşama doğrandı. Suriye Esed zulmünden kurtulsa bile Şara ve örgütlerin tepesinde her an inmeye hazır giyotin sallandırılıyor. 

Perslerden bu yana en eski devlet köklerine sahip İran da önce Şii Hilali ile yaptıkları katliamların vebalini çeke çeke havzasına gönderildi şimdi de İsrail saldırılarıyla aşağılanarak ve muhtemelen Kürt bölgesi kopartılıp devlet mekanizması haşat edilerek güçlü devlet kimliğinden arındırılıyor.

Kala kala Türkiye kalıyor.

İmparatorluk misyonunu ulus devlet formunda sürdüren Türkiye zaten sürekli denetimde olduğu için sisteme karşı ancak “yarık”lar ve sistem içi kavgalar arasında kendi yoluna tuğla döşeyebiliyor. 

İsrail’i kullanarak Türkiye’ye askeri bir saldırı ihtimali bulunmuyor. 

Fakat ekonomik ve askeri yaptırım tehdidi, siyasi ittifaklar ve muhalefet üzerinden baskı, etnik-dini-mezhebi-kültürel faylara enerji yükleme ile Türkiye’nin güçlü devlet mekanizmasını yıpratma girişimleri başlayacaktır. İran saldırıları sona erdiğinde muhtemelen Türkiye’ye Ekrem İmamoğlu çağrıları da gelmeye başlar. 

Türkiye sağlam bir irade koymanın eşiğinde… ya tüm baskıları göğüsleyip İmparatorluk misyonunu Hilafet ile birlikte gösterip ön alacak yada “yurtta sulh”cü politikayla bir yüzyıl daha kaybedecek!